Salı, Mart 26, 2013

Ergenekon: Darbe amaçlayan terör örgütü

Ergenekon: Darbe amaçlayan terör örgütü


25 Mart 2013 / BÜŞRA ERDAL
Ergenekon Davası’nda kritik aşamalardan biri gerçekleşti. Savcılığın mütaalası, hem istediği ağır cezalar hem de suç tanımlarına verdiği ayrıntılarla ses getirdi. ‘Terör örgütü’ suçlamasını tafsilatlandıran savcılar, darbeyi gerçekleştirmek için planlanan eylemler ve sonuçlarını irdeliyor.
Türk yargısında gelmiş geçmiş en büyük “terör örgütü” davası olan Ergenekon, önemli bir aşamaya geçti. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi savcıları, yaklaşık 4,5 yıl süren yargılamanın sonucunda davaya ilişkin esas hakkındaki mütalaasını açıkladı. Böylece; savunma, sorgu ve delillerin toplanması aşamaları bitti. Savcılık, bütün bir yargılama sürecini süzgeçten geçirerek sanıklar hakkındaki iddialarını güncelleyip son hâlini vererek mahkeme heyetine sundu. Esas hakkındaki bu mütalaaya göre, savcılar, “Ergenekon” isminde bir terör örgütü olduğu yönünde kesin bir kanaate sahip. Buna dair yazılı belgeler ve ifadeler mahkemeye sunulmuş. İkinci olarak ise varlığı “kesin” olan bu örgütün amacı “darbe için zemin oluşturmak ve daha sonra darbe yapmak” olduğu için “darbe teşebbüsü” suçunun varlığı da mütalaaya göre sabit. Savcılık, 64 sanık hakkında bu suçtan “ağırlaştırılmış müebbet hapis” talep ediyor. Bu sanıklar arasında eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ olmak üzere Orgeneral Nusret Taşdeler, emekli orgeneraller Şener Eruygur, Hurşit Tolon, emekli Tuğgeneral Veli Küçük, İşçi Partisi Başkanı Doğu Perinçek, gazeteciler Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan ile Danıştay tetikçisi Alparslan Arslan bulunuyor. Savcılık, Yargıtay içtihatlarına dayanarak haklarında “darbe teşebbüsü” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen sanıklar hakkında daha az cezası olan ‘terör’ suçundan ceza talep etmiyor.
12 Haziran 2007’de başlayan Ergenekon soruşturması kapsamında açılan ilk dava 20 Ekim 2008’de başladı. 4,5 yıllık yargılama sürecinde Ergenekon Davası’nda toplam 22 dosya birleştirildi. 275 sanıklı dosyada en son 67 kişi tutuklu kaldı. Mahkeme bu süreçte, 18 Mart 2013’e kadar 582 duruşma yaptı. Bu son duruşmada ise mahkeme savcıları Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın ve Mehmet Murat Dalkuş “esas hakkındaki mütalaayı” açıkladı. 2 bin 271 sayfalık mütalaada, “Ergenekon terör örgütü” yargılamasına dair tüm deliller bir arada değerlendirilip sanıkların hukuki durumlarına etkisi de gözden geçirilerek mahkemeye sunuldu. Bu çerçevede bazı sanıkların beraati, bazılarının da çeşitli hapis cezalarına çarptırılması talep edildi.

Mütalaa öncesi mahkemeyi basma girişimleri
Mütalaa açıklandı ama mahkeme bu aşamaya çok kolay gelmedi. Savcılık, 27 Kasım 2012’de mütalaa hazırlamak amacıyla dava dosyasını mahkemeden istedi. Bu tarihten sonra yapılan ilk duruşma 13 Aralık 2012 tarihli idi. O gün Silivri’de daha önce görülmeyen bir manzara yaşandı. Binleri bulan kişi, güvenlik amacıyla kurulan bariyerleri aşıp mahkemeyi basmak istedi. Hatta bariyerlerin altında kalan güvenlik görevlilerinden yaralananlar oldu. Mahkeme bu durum karşısında bir sonraki duruşmada güvenlik önlemlerini artırdı. Güvenlik bariyerini mahkemeden 100-150 metre uzağa kaydırdı. Bu sefer de Mahmut Tanal başta olmak üzere bazı CHP milletvekilleri eylemcilerin önüne geçerek bariyerlerden atlamaya çalıştı. Dışarıda bu sahneler varken mahkemede ise farklı bir taktik geliştiriliyordu. İlker Başbuğ’un avukatı; eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Metin Ataç, eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Aydoğan Babaoğlu ve eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Atilla Işık’ı tanık olarak mahkemeye getirdi. Mahkeme, daha önce sanıkların 835 kişiyi tanık olarak gösterdiklerini, bunları dinlemeleri hâlinde davanın yıllarca sürebileceğini belirtip bu talepleri reddetmişti. Ancak Başbuğ’un avukatı, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 178’e göre 4 eski komutanı buna rağmen mahkemeye getirdi. Bu madde, mahkeme reddettiği zaman sanık tanığını duruşmaya getirirse dinleneceğini düzenliyor. Ama mahkeme, eski komutanların tanıklığını reddetti ve bu da büyük bir fırtına kopardı. Oysa mahkeme ret kararında haklıydı. 4 komutan, Başbuğ’un suçlandığı İnternet andıcının hazırlanması ve faaliyete sokulması ile ilgili değillerdi. Bu andıcın hazırlandığı Bilgi Destek Dairesi’nde de görevli değillerdi. Davaya doğrudan katkısı olmayacak ve süreci uzatacak bu talepler reddedildi. Bundan sonra yine sanıklar ve avukatları tarafından mahkeme heyetine yönelik redd-i hâkim talepleri, duruşmada arbede çıkması gibi çokça yola başvuruldu. Mahkeme salonuna tam teçhizatlı jandarmalar girdi. Bütün bu engelleme çalışmalarına rağmen 27 Kasım 2012’de dava dosyasını ellerine alan savcılar 18 Mart 2013 tarihinde 2 bin 271 sayfalık mütalaayı mahkeme kürsünde teslim etti.
Mütalaada ilk kez: Ergenekon, kontrgerillanın Türkiye’deki adı
Esasa ilişkin mütalaa, 22 dava dosyasını tek bir çatı belge altında birleştirip süzgeçten geçirerek asıl suçlama konusuna dair tespitler içeriyor. Suç eylemlerine dair deliller sayılıyor. Bunun yanında yeni açılımlar da mevcut. Temmuz 2008’de hazırlanan ilk 2455 sayfalık iddianameden bugüne tüm iddianamelerde Ergenekon örgütünün tanımı, suç örgütü yapısı, eylem taktiği, hücre yapılanmaları anlatıldı ama tarihî geçmişine pek değinilmedi. Yapılan yargılama sonucunda savcılık buna da açıklık getiriyor. Sanıklarda ele geçen ve yıllar içinde ortaya çıkan belge ve itiraflar neticesinde ilk kez, Ergenekon’un Avrupa’daki kontrgerillanın Türkiye’deki adı olduğu tespitinde bulunuluyor.
Stratejik bir konumda bulunan Türkiye’nin 1952’den itibaren NATO üyesi olduğu, tasfiye edilene kadar Avrupa devletlerinde var olan kontrgerilla örgütü hakkında ülkemizde yargılama yapılmadığı anlatıldı. Mütalaanın devamında ise şu ifadelere yer verildi: ‘’Avrupa’nın birçok devletinde, bir tesadüf sonucu kontrgerillanın izine rastlanmış ve bu fırsatlar değerlendirilmiştir. Türkiye’de kontrgerillayı tasfiye şansı 1996’da Susurluk’taki trafik kazası ile yakalanmıştır. Bu olaya dair soruşturma ve dava, o dönemde oluşan toplum desteğine karşılık 14 kişi ile sınırlı kalmıştır. Davayı gören İstanbul 6 No’lu DGM’nin kararında ‘Susurluk civarında meydana gelen kazada silahlı teşekkülün bir bölümü su yüzüne çıkmıştır’ denilmiştir. Soruşturmalarda ele geçen ve ‘Ergenekon terör örgütü’ne ait olduğu konusunda kuşku bulunmayan örgüt belgeleri başta olmak üzere dosya kapsamındaki diğer delillere göre, ‘Ergenekon’, Avrupa’da adına kontrgerilla denen gizli örgütün Türkiye’deki adıdır. ‘Ergenekon’ soruşturmasından 11 yıl önceki Susurluk kazası sonrasında ortaya çıkan yapının da aslında, ‘Ergenekon örgütü’nün küçük bir hücresi olduğu anlaşılmaktadır.’
Ergenekon örgütünün iddia edilenlere göre en ciddi eylemi kuşkusuz Danıştay cinayeti. 17 Mayıs 2006’da Danıştay 2. Dairesi’ne yönelik silahlı saldırıda Hâkim Mustafa Yücel Özbilgin öldürülürken, 4 hâkim de yaralandı. Savcılık, mütalaaya da Danıştay saldırısını anlatarak başlamış. “Bu eylemler dinsel güdülerle değil, Ergenekon terör örgütünün hedeflediği amaçların gerçekleşmesi için işlenen eylemlerdir. Alparslan Arslan önemli bir Ergenekon Terör Örgütü üyesidir.” denilen mütalaada, saldırının hedefinin de hükümet olduğu kaydediliyor. Danıştay saldırısı, sonuçları itibarıyla da Savcı Doğan Öz cinayetine benzetiliyor.
Savcılık bir sonraki aşamada Ergenekon örgütünün varlığını tartışıyor. Buna ilişkin de ele geçirilen delilleri sıralıyor. İlk olarak Susurluk olayından sonra gazeteciler Can Dündar ve Celal Kazdağlı’nın çıkardığı Ergenekon isimli kitap, bu sırada yapılan TV programı ve orada konuşan Ergenekon sanığı Erol Mütercimler’in ifadelerine dikkat çekiliyor. Daha sonra sırasıyla medyaya çıkan veya sanıkların arşivlerinde, bilgisayarlarında çıkan Ergenekon ismi geçen belgeler sıralanıyor. Sanık eski asker Hüseyin Vural’da çıkan 1971 yılına ait “Ergenekon” yazılı yemin metni, sanık emekli özel harekât polisi Kemal Şahin’in el yazısıyla “Ergenekon eğitimi” aldığını yazdığı CV’si gibi onlarca delilden bahsediliyor. Daha sonra firari sanık Tuncay Güney, Ergenekon sanıkları Ümit Oğuztan, Veli Küçük, Doğu Perinçek başta olmak üzere çok sayıda kişide ele geçen “Ergenekon, Lobi” gibi dokümanlar da örgütün varlığına delil olarak gösteriliyor.
Darbe şartlarını olgunlaştırmak için 17 tane eylem planı
Savcılar daha sonra örgütün eylem ve suikast planlarını gözler önüne seriyor. Savcılık tespitlerine göre, Ergenekon örgütü, 17 ayrı eylem ve suikast planlamış. Albay Dursun Çiçek imzalı AK Parti ve Fethullah Gülen’i bitirmek amacıyla hazırlandığı ileri sürülen “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” bunların en başında sayılıyor. 10 Aralık 2010’da Gölcük Donanma Komutanlığı’nda yapılan aramalarda ele geçirilen Proje isimli belge de ikinci sırada geliyor. Bu belge, İrtica ile Mücadele Eylem Planı ve internet andıcı belgelerinin taslağı mahiyetinde. Yine aynı aramada ele geçen “Kitleşim” isimli belgeye göre, emekli ve muvazzaf askerler ile sivillerden oluşturulan bir grup vasıtasıyla hükümet ve çeşitli cemaatler hakkında internet yoluyla kara propaganda faaliyetlerinin yürütülmesi planlanıyor. İlker Başbuğ’un baş sanık olduğu “İnternet Andıcı” belgesi ise hükümet aleyhine yayın yapan adreslerin kapatılması sonrası yeni 4 internet sitesinin açılması için yapılan çalışma. Daha sonra sırayla, Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, dönemin eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a, gazeteci Fehmi Koru, yazar Orhan Pamuk, Kürt siyasetçiler Osman Baydemir ve Ahmet Türk, Ermeni Patriği Mesrob Mutafyan, Ermeni asıllı Minas Durmazgüler, Alevi-Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız, Alevi-Bektaşi Federasyonu Genel Sekreteri Kazım Genç ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik suikast planları anlatılıyor. İzmir’deki NATO tesislerine, Optimum Alışveriş Merkezi’ne (Ankara) bombalı saldırı planları deşifre ediliyor. 2003-2004 yıllarında Jandarma Komutanlığı’nda kurulan illegal Cumhuriyet Çalışma Grubu belgeleri ve Ayışığı, Sarıkız, Yakamoz ve Eldiven isimli darbe planları ve eski Özel Harekatçı İbrahim Şahin’de ele geçen S-1,S-2 suikast timi listeleri de örgüt dokümanları kabul ediliyor.
Ergenekon’un örgütsel boyutu bu şekilde gözler önüne serilirken, devamında hükümete yönelik “darbe teşebbüsü” amaçlı eylemleri anlatılıyor. İddia edilen terör örgütünün, bu tür faaliyetlerinin başında 57’nci hükümetin başbakanı Bülent Ecevit’in sağlık gerekçesi ile görevi bırakmasını sağlamak olduğu belirtiliyor. Bu, soruşturma kapsamında ilk darbe teşebbüsü eylemi aynı zamanda. Daha sonra AK Parti hükümeti döneminde hazırlanan darbe planları, suikast eylemleri, kaos ortamı oluşturmak için yapılan Cumhuriyet Mitingleri de delil olarak sıralanıyor.
“Darbe teşebbüsü”
suçundan ağırlaştırılmış
müebbet istendi
Savcılık, mütalaasında genel örgütle ilgili açıklamalarını, delilerini sunduktan sonra her sanık için tek tek değerlendirme yaptı. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, eski Jandarma Genelkurmay Başkanı Şener Eruygur, eski 1. Ordu Komutanı Hurşit Tolon, gazeteci Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ın aralarında bulunduğu 64 sanık hakkında Türk Ceza Kanunu 312’ye göre “cebir ve şiddet yoluyla TC hükümetini ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs” suçundan “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” istedi. Bu sanıklar aynı zamanda “terör örgütü faaliyeti” ile suçlanıyor. Savcılık, mütalaada bu iddiasından vazgeçmiş değil. Ancak sanıkların daha fazla cezası olan darbe teşebbüsünden cezalandırılması istendiği için Yargıtay içtihatlarına göre ayrıca terör örgütü suçundan cezalandırılmasına yer olmadığı görüşünü bildirdi. Bu durum, sanıkların bu suçtan beraati anlamına gelmiyor. Sadece ceza verilmesi istenmiyor. Öte yandan davada 96 sanık hakkında ise sadece ‘terör örgütü üyeliği’ suçundan cezalandırma talep edildi. Eski polis şefi Adil Serdar Saçan gibi bir kısım sanıklar hakkında yine hem terör örgütü üyeliği hem de yasaklı belgeleri elinde tutmak gibi suçlardan çeşitli cezalar talep edildi.
Danıştay
saldırısına rekor
ceza talebi
Dosyada en ağır ceza Danıştay saldırısıyla bağlantılı sanıklara istendi. Alparslan Arslan, Muzaffer Tekin ve Veli Küçük hakkında kasten adam öldürmek ve darbe teşebbüsü suçlarından ikişer kez ağırlaştırılmış müebbet ve adam öldürmeye teşebbüs ve Cumhuriyet gazetesine bomba atılması eylemlerinden 80 yıla kadar hapis cezaları talep edildi. Küçük ve Tekin, Danıştay saldırısını azmettirmekle suçlanıyor.
Öte yandan mütalaada, iddianamelere göre daha az ceza talep edildi. Buna göre, Meclis’e yönelik darbe teşebbüsü suçundan cezalandırma istenmezken, “Yürütme organı gücünü her ne kadar yasama organından almış ise de Ergenekon terör örgütünün hedefinin hükümet olduğu, bu ön plana çıkarken yasama erkine yönelik eylemin tali kaldığı” tespiti yapıldı. Örgütün eylem ve kastının açıkça hükümeti hedef aldığı kaydedildi. Bu gerekçe, sanıkların ‘Yasama organına (Meclis) karşı suç’ başlıklı TCK’nın 311’inci maddesine göre cezalandırılmasına gerek olmadığı görüşü bildirildi. Bombaların bulunduğu evin sahibi Ali Yiğit ve Ankara’daki Danıştay Davası’nda saldırının azmettireni olarak yargılanan Salih Kurter ve Süleyman Esen’in aralarında bulunduğu 5 kişinin beraati talep edildi.
Dava 8 Nisan 2013 tarihine ertelendi. Mahkeme, sanıklara esas hakkındaki mütalaaya karşı son savunmalarını hazırlamaları için de bu tarihe kadar süre verdi. Dava, sanıkların esas hakkındaki savunmalarını sunmalarından sonra karara bağlanacak. Yani Ergenekon davasında karara sadece son bir adım kaldı.
Müebbet hapsi istenenler
Mütalaada 64 sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi; Orgeneral Mehmet İlker Başbuğ, Mehmet Haberal, Mustafa Balbay, Sinan Aygün, Doğu Perinçek, Hurşit Tolon, Tuncay Özkan, Alaettin Sevim, Alparslan Arslan, Veli Küçük, Bekir Öztürk, Cemal Gökçeoğlu, Cihandar Hasan Hanoğlu, Durmuş Ali Özoğlu, Dursun Çiçek, Emin Gürses, Ergün Poyraz, Erhan Timuroğlu, Erol Manisalı, Fatih Hilmioğlu, Ferit İlsever, Fuat Selvi, Ümit Sayın, Kemal Gürüz, Hasan Ataman Yıldırım, Hasan Atilla Uğur, Hasan Iğsız, Hayrettin Ertekin, Hayrullah Mahmut Özgür, Hıfzı Çubuklu, Hulusi Gülbahar, Hüseyin Görüm, Hüseyin Nusret Taşdeler, İbrahim Şahin, İsmail Hakkı Pekin, İsmail Sağır, İsmail Yıldız, Kemal Aydın, Kemal Kerinçsiz, Kemal Alemdaroğlu, Levent Ersöz, Mehmet Eröz, Mehmet Fikri Karadağ, Mehmet Otuzbiroğlu, Mehmet Şener Eruygur, Muammer Akbulut, Muhittin Erdal Şenel, Murat Uslukılıç, Mustafa Yurtkuran, Mustafa Dönmez, Mustafa Koç, Ferit Bernay, Muzaffer Tekin, Neriman Aydın, Oktay Yıldırım, Orhan Güçlü, Osman Yıldırım, Sedat Özüer, Serhan Bolluk, Sevgi Erenerol, Tekin Irşi, Yalçın Küçük, Yusuf Erikel ve Ziya İlker Göktaş.

Sanıktan özgeçmişli itiraf: Ergenekon eğitimi aldım(22 Mart 2013)






Ergenekon davasına ilişkin esas hakkındaki mütalaada çarpıcı belgeler yer alıyor. Bunlardan biri de emekli polis Kemal Şahin’e ait olan özgeçmiş.
Ergenekon terör örgütünün varlığına dair yapılan tartışma bölümünde yer alan belgede Şahin, Ergenekon’a katıldığını ve eğitim aldığını anlatıyor. Hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis istenen SESAR Başkanı İsmail Yıldız’da ele geçen Şahin’e ait el yazılı özgeçmiş raporunda ‘MİT Ergenekon kuruluşu’ başlıklı bir şema da bulunuyor. Şahin’in emekli olduğu için iş bulmak amacıyla CV’sini SESAR’a verdiği belirtiliyor.
    Söz konusu özgeçmişte özetle şunlar yer alıyor: “Görevler ve Özgeçmişim-1:  1980 yılında Gaziantep ilinde siyasi polis olarak mesleğe başladım... 2000’de polis mesleğinden emekli oldum. Görevler ve Özgeçmişim-2: MİT-Denetimi-Ergenekon faaliyetlerine katılmam: Eylül 2001 tarihinde Refik Nuhoğlu’nun daveti üzerine bu faaliyetlere katıldım. Halen bu çalışmaların içerisinde bulunuyorum. Yüzlerce operasyon onlarca sıcak temas çatışmalarına katıldım. Tuğgeneral Yılmaz Küçükseyhan ve Tuğgeneral Halil Şimşek. 1994-1996 Direkt kendilerine bağlı Terminator (Piyade Özel Harekat) Timlerini komutan vekili olarak yönettim.”

http://www.zaman.com.tr/gundem_saniktan-ozgecmisli-itiraf-ergenekon-egitimi-aldim_2068265.html

[HABER ANALİZ] Ergenekon: ‘Delilden sanığa’ ulaşılan en büyük terör soruşturması (21 Mart 2013)





Ergenekon, bugüne kadar yapılmış en büyük terör örgütü soruşturması. 12 Haziran 2007’de Ümraniye’de bir evde 27 el bombasının bulunmasıyla başlayan süreç, en son eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanmasına kadar uzandı.

Soruşturma ve dava boyunca sanıklar, avukatları ve onları destekleyen bir kısım medya tarafından bu soruşturmanın bir ‘tertip’ ve ‘kurmaca’ olduğu ifade edildi. Bu iddia, temel savunma argümanlarından biri oldu. Ama savcılığın mütalaada ortaya koyduğu deliller ışığında gerçeğin bununla ilgisi yok. Çünkü esas hakkındaki mütalaadan, ‘Ergenekon’ soruşturmasında ‘delilden sanığa (şüpheliye)’ gitme yöntemiyle yapılmış en büyük terör örgütü soruşturması açıkça görülüyor. Sanıkların ve delillerin irtibatları güçlü şekilde sıralanıyor.

     Ceza Muhakemesi Kanunu’nun en temel ve hukuki ilkelerinden biri ‘delilden sanığa’ ulaşma kuralıdır. 2005 yılında yürürlüğe giren CMK’da bu kural özellikle vurgulanmıştır. Ergenekon soruşturmasının gelişmesine bakıldığında bu ilkenin birebir uygulandığı görülüyor. Şevki Yiğit isimli bir vatandaşın Trabzon’dan jandarmaya yaptığı ihbar sonucu Ümraniye’de 27 el bombası bulunuyor. Bunun üzerine evde ikamet eden ihbarcı Şevki Yiğit’in oğlu Ali Yiğit ve evin sahibi Mehmet Demirtaş gözaltına alınıyor. Şüphelilerin ifadesiyle eski astsubay Oktay Yıldırım’a ulaşılıyor. Yıldırım’dan Muzaffer Tekin’e, onda çıkan belgelerden Muzaffer Şenocak, Aydın Yüksek ve Fikret Emek’e derken soruşturma ilerleyip Veli Küçük’e kadar dayanıyor.

     Savcıların her adımda yeni deliller bulması ve bu delillerden yeni sanıklara ulaşmasıyla soruşturma bugünkü davaya dönüşüyor. Normalde PKK, DHKP-C, Hizbut-Tahrir, Hizbullah ve benzeri terör örgütlerine dair soruşturmalarda polis önce ‘proje izni’ alır. Savcılığın başvurusu üzerine teknik takip yapılır, deliller bulunur sonra operasyon için düğmeye basılır. Ama Ergenekon soruşturmasında böyle bir proje çalışması olmadığı için baştaki sanıklara dair hiçbir teknik takip yok. İlk telefon dinleme kararı da soruşturma başlamasından birkaç ay sonra, bazı deliller bulunduğunda veriliyor. İşte bu durum 2 bin 271 sayfalık esas hakkındaki mütalaada delillerin elde edilmesi ve şüphelilere yönelik operasyonların yapılışının anlatılışında net görülüyor.

     Mütalaayı hazırlayan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi savcıları en başta, soruşturmaların delillerden sanıklara ulaşılması usulü ile yürütüldüğünü gösteren ‘Soruşturma Safahatı’ adlı özel bir bölüm hazırlıyor. Ve 12 Haziran 2007’den itibaren her sanığa hangi delilden ulaşıldığını tek tek anlatıyor. Sonuç olarak tüm bu somut gerçekler de, sanıkların iddiasının aksine Ergenekon soruşturmasının ‘tertip’ değil, CMK’nın sanık lehine olan ‘delilden sanığa’ gitme kurallarının uygulandığı bir hukuki süreç olduğunu gösteriyor.

‘Ergenekon, ilk darbeyi Bülent Ecevit’e planlamış’ (20 Mart 2013)

‘Ergenekon, ilk darbeyi Bülent Ecevit’e planlamış’





- İSTANBUL
Savcıların mütalaasına göre, Ergenekon terör örgütünün ‘hükümete yönelik darbeye teşebbüs ‘suçuyla ilgili faaliyetlerinin en başında 57’nci hükümetin Başbakanı Bülent Ecevit’in sağlık gerekçesi ile görevi bırakmasını sağlamak geliyor.

Mütalaanın, Ergenekon örgütünün darbe planı ve askeri müdahaleye zemin hazırlama faaliyetleriyle ilgili bölümün birinci maddesinde “2002 yılında hükümette bulunan Demokratik Sol Parti Genel Başkanı merhum başbakan Bülent Ecevit ve partisine yönelik yürütülen faaliyetler.” şeklinde yazıldı.

         Mütalaanın 48 sayfasında Ecevit’e yönelik müdahale detaylıca anlatıldı. Mütalaada, Mayıs 2002’den itibaren Ecevit’in sağlığı ile ilgili haberlerin yapılmaya başlandığı belirtildi. 4 Mayıs 2002’de Ecevit’in bağırsak iltihabı nedeniyle Ergenekon davası sanığı Mehmet Haberal’ın sahibi olduğu Başkent Hastanesi’ne kaldırıldığı kaydedildi. Temmuz 2002’de Emin Çölaşan’ın Hürriyet’te Ecevit’le ilgili “Ecevit’in başbakanlık yapamayacak durumda olduğu, evinde iyi beslenemediği, hatta yıkanmadığı, derisindeki lekelerin ve kabarmaların bakımsızlıktan kaynaklandığı” şeklinde köşe yazdığı hatırlatıldı. Daha sonra Ecevit’in koruma müdürü Recai Birgün’ün, Haberal’ın Ecevit’e kati sağlık raporu vermek istediğine dair verdiği bilgiler sıralandı. Mütalaada ayrıca, diğer sanıklardan Yalçın Küçük’ten elde edilen CD’deki belgede, “Öyle sanıyorum, Recep Erdoğan’ı derhal Haberal’a götürmek gerekiyor, Ecevit misali hastaneden kaçmaması için de Aytaç Paşa’nın jandarmalarından ikisini kapıya dikmek yerindedir. Bilemem, iş doktorluktur ve Erdoğan için ‘çalışamazlık’ raporu almak mümkündür.” ifadeleri de deliller arasında yer aldı. Bunun yanı sıra, dava sanıklarından Mahir Akkar ve ismi DSP Genel Başkanlığı’na getirilmesi bazı çevrelerce önerildiği tanıklarca sıkça telaffuz edilen Sinan Aygün’ün, 2002 yılında Ankara 16. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde Ecevit’e vasi tayin edilmesi için ayrı ayrı dava açtıklarına dikkat çekildi. Aygün’ün vasi tayin davasının, tam da Haberal’ın Ecevit’i muayene etmek için hastaneye çağırdığı 5 Temmuz 2002’de olmasının tesadüf sayılamayacağı vurgulandı.

         Mustafa Balbay’ın da günlüklerindeki ifadelerle birlikte bu delilleri sıralayan savcılık, sonuç olarak mütalaada şu tespitte bulundu: “Sanıklar Mehmet Haberal ve Sinan Aydın Aygün, Başbakan Bülent Ecevit’in dolayısıyla hükümetin görevini yapmasını kısmen ve tamamen engel olmak eylemlerini gerçekleştirmiş. Sanık Tuncer Kılınç da Ergenekon terör örgütünün siyaset ve siyasetçilere yön verilmesi, yönlendirilmesi kapsamında Demokratik Sol Parti’yi şekillendirme faaliyetlerini yürütmüştür.”

http://www.zaman.com.tr/gundem_ergenekon-ilk-darbeyi-bulent-ecevite-planlamis_2067384.html

[HABER ANALİZ]Ergenekon’un darbe teşebbüsü (19 MART 2013 TARİHLİ GAZETE)






Ergenekon davası, uzun ve tartışmalı bir süreçten geçerek mütalaa aşamasına geldi. Savcılar 27 Kasım 2012’de mütalaa hazırlamak için dosyayı istediğinde sanıklar ve onları destekleyen taraf hemen harekete geçti.
13 Aralık 2012’de yapılan duruşmada sanıklara destek için Silivri’ye gelenler, bariyerleri yıkıp mahkemeyi basmak istedi. Sonraki duruşmalarda da avukatların konuşma süreleri ile ilgili mahkemeye direnmesi  sonucu arbedeye varan olaylar yaşandı. Daha önce ‘bu dava bitmiyor’ şikayetleri unutulmuşçasına, bu kez de dün savcının mütalaayı okumaya başlaması yine avukatların tepkisine neden oldu.
Esas hakkındaki mütalaada ilk tespit, “Yargılama sonucunda Ergenekon terör örgütü olduğu yönünde kanaatimiz tam” oldu. Devamında ise, “Ergenekon terör örgütü yöneticiliği ve üyeliği” suçlarından dava açılıp aynı zamanda “darbe teşebbüsü” suçundan yargılanan sanıklarla ilgili bir ayrıma gidildi. Burada Yargıtay’ın devletin bütünlüğüne dair suçlarda “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen sanıklara ayrıca örgüt kurmak, yönetmek ve üyelik” suçlarından ceza verilmesine yer olmadığına dair içtihatları dikkate alındı.
Bu içtihatlar, sanıkların lehine olarak yorumlanmış oldu. Dolayısıyla, davanın baş sanıklarına örgüt suçundan ceza  istenmemesi ortada bir terör örgütü olmadığını göstermiyor. Savcı daha mütalaayı açıklamaya başlarken, “Ergenekon örgütü konusunda kanaatimiz tam” dedi. Bununla birlikte yaklaşık 100 sanığın ‘terör örgütü üyeliği’ suçundan cezalandırılması istendi. Eğer savcılık örgüt olmadığını düşünse, bu kadar sanığın neden bu suçtan cezalandırılmasını istesin? Sonuç olarak, mütalaanın ana fikri ‘Ergenekon örgütü faaliyeti kapsamında hükümeti düşürmek üzere darbe teşebbüsü’ suçunun işlendiği.
Öte yandan mütalaa ile ilgili sanıklara istenen cezalar farklı. Mesela, İlker Başbuğ’a ağırlaştırılmış müebbet,  Sedat Peker’e 15 yıl hapis isteniyor. Bu durum da örgütsel konumla alakalı. Ana suç “darbe teşebbüsü” olduğu için özellikle bu eylemde bulunan komuta kademesi ve örgütsel liderliği olan Başbuğ ve benzeri sanıklara eylemin niteliğine göre ağır ceza talep edildi. Ana suç olan darbe teşebbüsüne doğrudan bağlı olmayan, sadece örgütsel bağ olanlar hakkında ise daha az ceza istendi.
Savcılık, 30 bin sayfalık 22 iddianameden oluşan dava dosyasına dair 2 bin 271 sayfa mütalaa hazırladı. Bu durum da, sanık avukatlarının milyonlarca sayfa deyip, savunma haklarının kısıtlandığı, davanın içinden çıkılamayacak hale geldiği tezini çürütüyor. Savcılık, bütün sanıklara dair delilleri toplayıp bütün dosyanın özetini çıkarmış. Sonuç olarak, 3 savcı 275 sanık hakkında 4 ayda mütalaa hazırladığına göre, avukatların bir ya da birkaç müvekkilleri hakkında savunma yapması çok zor olmasa gerek.

ERGENEKON DAVASINDA ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAA AÇIKLANDI (19 MART 2013 TARİHLİ GAZETE)

Son mütalaa mahkemeye sunuldu: 'Örgüt sabit'


Savcı, Ergenekon'a müebbet istedi




- İSTANBUL
Ergenekon davasında yargılamanın başlamasından yaklaşık 4,5 yıl sonra esas hakkındaki mütalaa açıklandı. Üç savcı tarafından hazırlanan 2 bin 271 sayfalık mütalaa, Silivri’deki mahkeme salonunda yapılan duruşmada İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunuldu.


Cumhuriyet savcıları Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın ve Mehmet Murat Dalkuş’un 5 saatte okudukları mütalaada sanıklar için ağır cezalar istendi. İddianamelerde sanıklar hakkında talep edilen ‘Meclis’e yönelik darbe teşebbüsü’ suçundan ceza verilmesine gerek olmadığı belirtildi. Örgütün asıl hedefinin ve suç kastının hükümet olduğu ifade edilerek sanıkların ‘hükümete yönelik darbe teşebbüsü’ suçundan (TCK 312) cezalandırılması istendi. Bu kapsamda suçlananların başında eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Şener Eruygur, Hasan Iğsız, Doğu Perinçek, Hurşit Tolon ve Tuncay Özkan gibi isimler geliyor. 96 sanığa ise ‘terör örgütü üyeliği’ suçu isnat edildi. Danıştay tetikçisi Alparslan Arslan için kasten adam öldürmek ve darbe teşebbüsü suçlarından 2 kez ağırlaştırılmış müebbet, 4 kişiyi öldürmeye teşebbüsten de 80 yıla kadar hapis cezası talep edildi. Mütalaada  Veli Küçük için ise 6 kez ağırlaştırılmış müebbet talebi yer aldı. Tutuksuz yargılanan 19 sanık hakkında yakalama kararı çıkarılması, 6 tutuklu sanığın da tahliyesi istendi.


Ümraniye’deki gecekonduda bulunan 27 el bombası, Ergenekon soruşturmasını başlatmıştı. Daha sonra bazı olaylarda ele geçirilen bombaların da bunlarla aynı seriden olduğu belirlenmişti.
Mütalaanın verilmesiyle 20 Ekim 2008’de başlayan 275 sanıklı Ergenekon davasında karara bir adım daha yaklaşıldı. 22 iddianameden oluşan dava dosyasında savcılık 27 Kasım 2012’de esas hakkındaki mütalaayı açıklamak üzere dosyayı istemişti. Bu tarihten yaklaşık 4 ay sonra 2 bin 271 sayfa esas hakkındaki mütalaa mahkemeye sunuldu. Mütalaada imzası olan savcılar Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın ve Mehmet Murat Dalkuş sırayla sanıklar hakkındaki hukuki değerlendirmeyi okudu. Pekgüzel, “Yargılama neticesinde Ergenekon isimli bir terör örgütünü varlığının sabit olduğu anlaşılmıştır.” dedi. Pekgüzel, daha sonra mütalaanın sonuç kısmını okumaya başladı.


Savcının mütalaasında hakkında iki kez müebbet istenen Danıştay saldırganı Alparslan Arslan, olayın hemen ardından bir polis memurunun dikkati sayesinde yakalanmıştı.
Mütalaada, iddianamelere göre daha az ceza talep edildi. Buna göre, Meclis’e yönelik darbe teşebbüsü suçundan cezalandırma talep edilmedi. Mütalaada, “Yürütme organı gücünü her ne kadar yasama organından almış ise de Ergenekon terör örgütünün hedefinin hükümet olduğu, bu ön plana çıkarken yasama erkine yönelik eylemin tali kaldığı” tespiti yapıldı. Örgütün eylem ve kastının açıkça hükümeti hedef aldığı kaydedildi. Sanıkların ‘Yasama organına (Meclis) karşı suç’ başlıklı TCK’nın 311’inci maddesine göre cezalandırılmasına gerek olmadığı görüşü bildirildi. Sanıkların ‘hükümete karşı suç’tan cezalandırılmaları gerektiği bildirildi.


Mütalaada, Yargıtay’ın TCK’nın 302’nci maddesi ‘Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak’ ve 309’uncu maddesi ‘Anayasa’yı ihlâl’ suçlarından içtihatları hatırlatıldı. İçtihatlara göre, bu suçlardan ceza verildiğinde daha alt cezası olan suçlardan ceza verilmesine yer olmadığı belirtiliyor. Savcılık da, bu içtihatlara göre İlker Başbuğ, Tuncay Özkan, Nusret Taşdeler, Hasan Iğsız, Hurşit Tolon ve Doğu Perinçek gibi ‘terör örgütü yöneticiliğinden’ ve bazı ‘terör örgütü üyeliğinden’ yargılanan sanıklar hakkında, bu suçlardan ceza verilmesine gerek olmadığı kaydedildi. Çünkü TCK 314/1’e göre terör örgütü yöneticiliği suçunun cezası 10 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası. Darbe teşebbüsünün suçu ise ağırlaştırılmış hapis cezası olduğundan, bu madde ile cezalandırılması istenenlerin, örgüt suçundan cezalandırılmasına yer olmadığı anlatıldı.

ERGENEKON’DA BAĞLANTILARI DEŞİFRE EDEN FOTOĞRAF: Ergenekon soruşturması sırasında Zaman’ın ortaya çıkardığı bir fotoğraf karesi, örgüt içindeki bağlantıları deşifre etmişti. Beyazıt Meydanı’ndaki bir eylemi gösteren fotoğrafta Ergenekon sanıklarından Veli Küçük (kasketli), Muzaffer Tekin (sol başta) ve Kemal Kerinçsiz (sağ başta) bir arada yer alıyordu.

Mütalaada, internet andıcı iddianamesi sanıkları eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, emekli 1. Ordu Komutanı Hasan Iğsız, YAŞ Üyesi Orgeneral Nusret Taşdeler, eski Genelkurmay Adli Müşaviri Tümgeneral Hıfzı Çubuklu, eski Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin, emekli Deniz Albay Dursun Çiçek’in aralarında bulunduğu sanıklar ile ilgili TCK’nın 312/2 maddesi uyarınca hükümeti ortadan kaldırmak, kısmen veya tamamen görev yapamaz hale getirmek suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması talep edildi.

‘Ordu Göreve’ pankartlarının açıldığı eyleme, dönemin YÖK Başkanı Kemal Gürüz ve İ.Ü. Rektörü Kemal Alemdaroğlu da katılmış, bu fotoğraf kamuoyunda uzun süre tartışılmıştı.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Başbuğ, bir basın toplantısında, Ergenekon operasyonları kapsamında ele geçirilen ve aralarında LAW’ların da bulunduğu silahlarla ilgili de açıklama yapmıştı.

İşte isim isim talep edilen cezalar

Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen 64 sanık: İlker Başbuğ, Mehmet Haberal, Mustafa Balbay, Sinan Aygün, Doğu Perinçek, Hurşit Tolon, Tuncay Özkan, Alaettin Sevim, Alparslan Arslan, Veli Küçük, Bekir Öztürk, Cemal Gökçeoğlu, Cihandar Hasan Hanoğlu, Durmuş Ali Özoğlu, Dursun Çiçek, Emin Gürses, Ergün Poyraz, Erhan Timuroğlu, Erol Manisalı, Fatih Hilmioğlu, Ferit İlsever, Fuat Selvi, Ümit Sayın, Kemal Gürüz, Hasan Ataman Yıldırım, Hasan Atilla Uğur, Hasan Iğsız, Hayrettin Ertekin, Hayrullah Mahmut Özgür, Hıfzı Çubuklu, Hulusi Gülbahar, Hüseyin Görüm, Hüseyin Nusret Taşdeler, İbrahim Şahin, İsmail Hakkı Pekin, İsmail Sağır, İsmail Yıldız, Kemal Aydın, Kemal Kerinçsiz, Kemal Alemdaroğlu, Levent Ersöz, Mehmet Eröz, Mehmet Fikri Karadağ, Mehmet Otuzbiroğlu, Mehmet Şener Eruygur, Muammer Akbulut, Muhittin Erdal Şenel, Murat Uslukılıç, Mustafa Yurtkuran, Mustafa Dönmez, Mustafa Koç, Ferit Bernay, Muzaffer Tekin, Neriman Aydın, Oktay Yıldırım, Orhan Güçlü, Osman Yıldırım, Sedat Özüer, Serhan Bolluk, Sevgi Erenerol, Tekin Irşi, Yalçın Küçük, Yusuf Erikel ve Ziya İlker Göktaş.
Sedat Peker, Turhan Özlü, Semih Tufan Gülaltay, Mehmet Perinçek ile tutuksuz sanıklar Gülay Kömürcü, Emin Şirin ve Ümit Oğuztan’ın da aralarında bulunduğu 96 sanık hakkında örgüt üyeliği gerekçesiyle 7,5 ile 15 yıl arası ceza istendi. Anayasa Mahkemesi üyesi Osman Paksüt’ün eşi Ferda Paksüt hakkında 7,5 ile 15 yıl arasında hapis talep edildi. Emekli Org. Tuncer Kılınç’ın ise 19 ile 38 yıl arasında hapisle cezalandırılması istendi.
Kemal Alemdaroğlu, Mustafa Özbek, Kemal Yavuz, Kemal Gürüz, Erol Manisalı ve Ferit İlsever’in de aralarında bulunduğu 19 sanık hakkında yakalama kararı talep edildi. Ancak mahkeme heyeti kabul etmedi.


Sanıklar hakkında ceza istenen maddeler

Hükûmete karşı suç: MADDE 312. - (1) Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.(2)
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti’ne karşı silâhlı isyan: MADDE 313. - (1) Halkı, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silâhlı bir isyana tahrik eden kimseye on beş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir. İsyan gerçekleştiğinde, tahrik eden kişi hakkında yirmi yıldan yirmi beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.(2) Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silâhlı isyanı idare eden kişi, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
Silâhlı örgüt: MADDE 314. - (1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde (312 ve 313. maddedeki hükümete karşı suçları kastediyor) yer alan suçları işlemek amacıyla, silâhlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.(3)

http://www.zaman.com.tr/gundem_savci-ergenekona-muebbet-istedi_2066974.html

Cumartesi, Mart 16, 2013

Kanunlarda “zikzaklı değişiklikler” uygulamayı da zora sokuyor




BÜŞRA ERDAL-ANALİZ

Türkiye’nin son on yılı yeni kanun çalışmaları ile geçti.  Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde kanunlar değişirken, diğer taraftan bunlarla ilgili ek düzenlemeler yapıldı. her ne kadar “kanunlardaki ve uygulamadaki bazı aksaklıkları, yanlışları” düzeltmek amacıyla yapılsa da, bu yenilikler her zaman doğruluk getirmedi. Bunun en iyi örneği de son 4. Yargı paketi ile bir kez daha gündeme gelen Terörle Mücadele Kanunu(TMK)’ya ilişkin düzenlemeler. Bu kanunda, oldukça zikzaklı bir çizgiyle değişikliklere gidildi. En son 4. Yargı paketinde, “terör propagandası” suçunda “şiddet” şartı getirildi ve bu çok önemli. Ama geçmişte, aynı maddeye kamuoyundan tepki olmasına rağmen birkaç müdahale edildiğini gördük. Asıl olan, kanunlarda günü birlik o ana göre değişiklik değil, her şartta en hukuki olanı tercih etmek. 

4. Yargı paketi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına göre kanunlarımızda iyileştirme yapıldı. TMK’daki “terör propagandası” suçuna “şiddet” şartı getirildi. Türk Ceza Kanunu’nda yer alan “işkence” suçunda zamanaşımı süresi kaldırıldı. Yine TCK’da halkı askerlikten soğutma suçunun alanı daraltıldı. Bu önemli değişikliklerin geçmişine baktığımızda görülen “zikzaklı tutum” ise, kafa karıştırıcı. Bir de TMK 7’inci maddede olduğu gibi “reform” olarak sunulan ama madde içeriği olarak riskli ve uygulayıcı zora sokacak durumlar söz konusu. 

Öncelikle, TMK 7 ile ilgili tarihi sürece gelecek olursak, epey geçmişe dayanıyor. 1993 tarihli TMK’nın 7’inci maddesi başta “terör propaganda fiilleri 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” diyordu. Bu suçun şartları ya da unsurları konusunda herhangi bir açıklık yoktu. Daha sonra 06 Şubat 2002 tarihli ve 4744 sayılı Kanunla, propaganda fiili “terör yöntemlerine başvurmaya özendirme” unsuruna bağlandı. Bu da muğlak bir tanımdı. Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde, 30 Temmuz 2003’de kabul edilen 4963 sayılı Kanunla da “şiddet veya diğer terör yöntemlerine başvurmayı teşvik etme” şartı getirildi. Bu yasa metni ve uygulayıcılar için çok önemli bir kriterdi. Ama ömrü sadece 3 yıl sürebildi. Danıştay saldırısıyla aynı sürece denk gelen 2006 yılının ilk 6 ayında “şiddet” unsurunun kaldırılması için meclis çalışmalara başladı. Aslında bu düzenlemede geri adım atmak için herhangi bir somut gerekçe yoktu. Meclis çalışmasını yaparken kamuoyu da boş durmadı. Hem sivil toplum kuruluşları hem de medyanın bir bölümünden (Zaman gazetesi gibi) eleştiriler geldi. TMK’nın bu düzenlemelerinde geri gidilmemesi istendi. Buna rağmen 29 Haziran 2006’da 5532 sayılı Kanun kabul edildi. Bu düzenleme de TMK’nın ilk halindeki gibi sadece “propaganda”dan yer aldı,  “şiddet” unsuru kaldırıldı. 

Bu düzenleme Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM)’de de ülkeyi sıkıntıya sokmaya devam etti. Mesela, 2006 yılındaki pakette yer alan TMK 7’nin de içinde olduğu bir kısım suçlarla ilgili “hükmün açıklanmasının ertelenmesi” kuralı getirildi. Ama kanun koyucu bir süre sonra TMK 7’yi bu suçlar arasından çıkaran yeni bir yasa yani paket daha yaptı. Öyle olunca bu suçtan Yargıtay’a giden dosyalar hiç incelenmeden mahkemelere geri gönderildi. Bu şekilde mahkemelere ek yük binmiş oldu. Ve son 6-7 yılda sadece “”hükmün açıklanmasının geriye bırakılması” düzenlemesi 5 kez değişti. Her değişiklik de mahkemelere, yeni yük yeni karışıklık olarak  geri döndü.

TMK 7 ile ilgili bir diğer konu da yeni düzenlemedeki çelişki. Pakette, TMK 7 için ilk fıkrada; “Terör örgütünün, cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” deniyor. Bu genel bir tanımlama ve hakimin takdirine bırakılarak sanık lehine bir uygulama oluşturabilir. Hatta bunu sanık aleyhine uygulayacak hakim ve savcıları eleştirmek için de sağlam gerekçeler bir düzenleme. Ama ne var ki, hemen ikinci fıkra, ilk bölümdeki bu düzenlemeyi bertaraf edecek unsurlar taşıyor. Maddenin ilk bölümüyle doğrudan çelişki oluşturuyor. Şöyle ki;  “a) Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen kapatılması.
b) Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese dahi, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde;
1. Örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması,
2. Slogan atılması,
3. Ses cihazları ile yayın yapılması,
4. Terör örgütüne ait amblem, resim veya işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi." gibi durumların “terör propagandası” olarak sayılıp cezalandırılacağını net bir şekilde tarif ediyor. Bu durumda , birinci bölümde yargı mensuplarına verilen takdir hakkı bu sayılan etkenlerle geri alınıyor. Uygulamada yine sorun oluşturacak, yine karışıklığa neden olacak bir durum.

Pakette yeni bir değişiklik de, tutuklama kararlarına yapılan itirazlarla ilgili. Normalde sadece savcının görüşü alınıyordu. Pakette “101 ve 105 inci maddeler uyarınca yapılan itiraz üzerine Cumhuriyet savcısından görüş alınması durumunda, bu görüş şüpheli, sanık veya müdafiine bildirilir. Şüpheli, sanık veya müdafii üç gün içinde görüşünü bildirebilir." deniyor. Yani bir tutuklamanın devamı ya da tahliye yönünde görüş bildirilirken savcıdan sonra aynı duruşmadaki gibi avukatlardan da görüşü sorulacak. Zaten dilekçe ile tahliye isteyen sanık müdafiinden tekrar görüş sormak bu süreci de uzatacak görünüyor. Bu konuda savcıdan görüş istenmesi uygulamasının kaldırılması tartışılırken buna bir de avukatlardan görüş alınması eklenmiş.

Constant changing of laws leads to confusion in implementation

Constant changing of laws leads to confusion in implementation

15 March 2013 /BÜŞRA ERDAL, İSTANBUL (Today's Zaman)

Amendments that are frequently made to the same laws, and most of the time only to resolve a short-term problem, lead to problems and confusion in implementation, raising the need for amendments that will be legally viable for the duration of the legislation.

The planned amendments made to Turkey's Counterterrorism Law (TMK) as included in the fourth judicial reform package are one such example.

The fourth judicial reform package mainly aims to do away with violations of human rights, ensure fair trials, expand the boundaries of freedom of expression and prevent lengthy detentions and trials. The parliamentary Justice Commission began discussions on the package on Thursday.
An updated definition of terrorism in accordance with the case law of the European Court of Human Rights (ECtHR) is expected to be made in this judicial package. The new definition will most likely have resorting to violence as its main criterion, while acts that do not entail any violence, such as propagating ideas, are expected to be left out of the definition.

The fourth judicial package is also expected to include articles aimed at prohibiting torture and maltreatment, preventing violations of freedom and the right to security, eliminating obstacles before freedom of speech and liberty of conscience, strengthening the rights of the accused, reinforcing the efficiency of defense efforts and protecting privacy and family life in a more solid way.

Amendments made to the TMK in the past have a long history.
Article 7 of the TMK dated 1993 said those who commit acts of propaganda of terrorism as punished with a prison sentence of up to five years. There was not any specific information about the specific elements of this crime.

According to another amendment made in 2002, punishments for terrorism propaganda would be given on condition that there is encouragement to terrorism methods, which was again an ambiguous definition.
Amendments made to the same law in 2003 as part of Turkey's efforts to harmonize its legislation with that of the EU, said that punishments for terrorism propaganda would be given when individuals encourage others to resort to violence or other terrorism methods. Yet, these amendments stayed in effect only for three years as Parliament took a backward step in 2006 to omit the “violence” part of this article.

During this process, some media outlets and civil society organizations asked Parliament not to take any backward step from the 2003 amendments in the TMK, but their efforts failed.
New amendments in 2006 saw the TMK returning to its previous version calling for punishments for those making terrorism propaganda although the do not resort to violence or encourage this.
This amendment continued to place Turkey into a difficult situation at the ECtHR. Over the past years, several others amendments were made to the same law, which all brought new workload to the courts and slowed down the functioning of judicial processes in the country.