Perşembe, Ocak 31, 2013

Balyoz Hakimleri Başka Mahkemelere Atandı (26.01.2013-Zaman gazetesi)




















   











Balyoz davasına bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin  üye hakimleri Ali Efendi Peksak ve Murat Üründü’ye yeni görevlendirme yapıldı.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), Balyoz davasında gerekçeli kararın açıklanmasından kısa bir süre sonra Hakim Ali Efendi Peksak’ı, İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi üyeliğine getirdi. Bu mahkemede KCK ana davası görülüyor. Hakim Murat Üründü ise banka davalarına bakan İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi üye hakimi oldu. HSYK’nın atama kararının daha İstanbul adliyesine ulaşmadığı için işleme konulmadığı öğrenildi.


Peksak, 20 Ocak 2010’da başlayan Balyoz soruşturmasında da nöbetçi hakim olarak görev aldı. 22 Şubat 2010’da Balyoz soruşturması kapsamında yapılan ilk operasyonda eski 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan, emekli Korgeneral Süha Tanyeri ve emekli Orgeneral Şükrü Sarışık’ın da aralarında bulunduğu 31 şüpheliyi tutukladı. Daha sonra 196 şüphelisi bulunan ilk Balyoz iddianamesi İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne düştü. İddianameyi kabul eden mahkeme, 102 sanık hakkında yakalama kararı çıkardı. Ancak bu yakalama kararı daha bir sonraki mahkeme olan İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 2’ye karşı 1 oyla kaldırıldı.


Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu, Balyoz davasının görülmesine başlayacağı sırada İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ikinci bir heyet daha oluşturdu. Bir heyet, Balyoz davasına bakacak, ikinci heyet de diğer dosyaların yargılamasını yapacaktı. Hakimler Peksak ve Üründü, başkan Ömer Diken’le birlikte Balyoz davasında görevlendirildi. Bu şekilde, 16 Aralık 2010’da Balyoz yargılamasına başladı. 21 ay süren dava 21 Eylül 2012’de karara bağlandı ve 325 sanık mahkûm oldu.



http://www.zaman.com.tr/gundem_balyoz-hakimleri-baska-mahkemelere-atandi_2045470.html

Salı, Ocak 22, 2013

Cuntanın mahkûmiyet delilleri

Cuntanın mahkûmiyet delilleri

21 Ocak 2013 / BÜŞRA ERDAL 
 
Balyoz darbe planı davasında söz yüksek yargıda. Karar hakkındaki dezenformasyon faaliyetleri hız kesmiyor. Oysa sanıkların kabul ettiği deliller bile mahkûmiyet için yetecek nitelikte. Seminere katılan 162 askerden 47’si sanık olmuştu.
 
Balyoz darbe planı davasında ilk perde, mahkemenin gerekçeli kararını açıklamasıyla kapandı. Bundan sonrası yüksek yargının işi. İlk olarak Yargıtay Başsavcılığı, Balyoz dosyasını inceleyip temyiz doğrultusunda bozulması ya da bozulmaması konusunda görüş bildirecek. Daha sonra örgütlü ve devletin güvenliğine ilişkin suçlara bakan Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 325 sanık hakkında mahkûmiyet verilen Balyoz darbe planı davasıyla ilgili kararını verecek. Önümüzdeki aylar içinde yaşanacak bu gelişmeleri beklerken en önemli aşamalardan biri gerçekleşti yani mahkeme gerekçeli kararını açıkladı. Bu kararda, yargı sürecinde gündeme gelen tüm tartışmalar hukuk açısından değerlendiriliyor, delillere ilişkin önemli tespitlerde bulunuluyor. 20 Ocak 2010’da Taraf’ın yayımladığı Balyoz darbe planı, Gölcük Donanma Komutanlığı’nda çıkan belgeler ve Eskişehir’de emekli Albay Hakan Büyük’ün evinde ele geçirilen planlar bir bütünlük içinde değerlendiriliyor.

Seminer kayıtları, asılları Genelkurmay’da bulunan Gölcük ve Eskişehir belgeleri, sanıkların mahkemedeki tutumu, savunma çelişkileri, sahte dijital belge iddiaları tek tek anlatılmış. 3 ayrı iddianamenin birleşmesi ile oluşan 365 sanıklı dava dosyası yeni baştan yazılmış âdeta.

Balyoz darbe planı, 20 Ocak 2010’da Taraf gazetesinin haberiyle ortaya çıktı. O dönem sivil toplum kuruluşlarının suç duyurusu ve İstanbul özel yetkili savcılarının harekete geçmesiyle Balyoz soruşturması başladı. Emekli Orgeneral Çetin Doğan başta olmak üzere 365 kişi hakkında 3 ayrı iddianame hazırlandı. Sanıklar hakkında, eski 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 147’nci maddesine göre, ‘Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren ortadan kaldırmak’ suçuna teşebbüsten iddianame hazırlandı. İddianamede suç yeri, ‘1. Ordu Komutanlığı merkezli Türkiye geneli’ şeklinde yazıldı.  Silivri’deki 21 aylık yargılama sonucunda 21 Eylül 2012’de karar çıktı. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 365 sanığa 13 ile 20 yıl arasında çeşitli hapis cezaları verdi. Bundan yaklaşık 3,5 ay sonra da Balyoz davasının gerekçeli kararı açıklandı.

Kararda en çok merak edilen delillere ilişkin yapılacak değerlendirme idi. Aslında genel olarak, sanıkların mahkûmiyet gerekçeleri. Mahkeme, bu konuya yaklaşık 100 sayfalık bir bölüm ayırdı. Burada davaya ilişkin soru işaretleri ve niçin mahkûmiyet cezası verildiği ayrıntılarıyla ve delilleriyle anlatılıyor. Delillerin hukuki boyutu irdeleniyor. Ama öncelikle Balyoz’u planlayanlar kimler ve hangi amaçla bu plana girişildi sorusunun cevabı:


Balyoz’u planlayan Doğan cuntası:Mahkeme ilk olarak, darbe planlayan yapının adını koymakla işe başlıyor: Çetin Doğan liderliğindeki cunta. Gerekçeli karara göre, bu cunta, 2002 yılında Türkiye’de oluşan politik yapı dolayısıyla ve 3 Kasım 2002 seçimiyle AK Parti’nin iktidara geleceği belli olunca harekete geçiyor. Seçimler öncesinden başlanarak, demokratik usullerle iş başına gelen yürütme organını idareden uzaklaştırma amacıyla sanık Çetin Doğan liderliğinde, 1. Ordu merkezli bir cunta yapılanması kuruluyor.  Plana göre, darbenin jandarma kuvvetleri vasıtası ile tüm yurdu kapsaması sağlanacak. Ankara’daki kuvvet komutanlıklarının ve harekâta karşı olanların kontrol altına alınması için planlar yapılıyor. Düşünce aşamasından çıkıp icraya başlanıyor, hazırlıklar yapılıyor. Cunta yapılanması darbeyi gerçekleştirebilecek elverişliliğe ulaşıyor. Suçun icrası için elverişli araç gereç ve personelle icra hareketlerini gerçekleştirmeye başlıyor. Ancak Çetin Doğan’ın önce kalp ameliyatı olması ve ardından Ağustos 2003’te emekliye sevk edilmesi ve yine aynı ay bazı sanıkların görev yerlerinin değişmesiyle darbe yapılamıyor. Dönemin Genelkurmay Karargâhı da darbeyi engellemek için çaba gösteriyor. 
 
Sanıkları mahkûm ettiren deliller:Gerekçeli karar, temel olarak ilk önce 19 CD ve 2 bin 229 sayfalık Balyoz darbe planı ve eklerini delil kabul ediyor. Bunlar arasında 11, 16 ve 17 no.lu CD’lerde Balyoz harekât planı, Oraj ve Suga harekât planları ile Çarşaf ve Sakal eylem planları var. Ayrıca, darbe sırasında görevlendirilecek subaylara, tutuklanacak kişilere dair fişlemeler, el konulacak yerlerin listeleri de bulunuyor. Sanıklar, bu 3 CD’nin sahte olduğunu iddia edip diğer 16’sının doğru olduğunu kabul etti. Bu CD’lere dair sahteliği ise belgelerdeki ‘zamanlama çelişkileri ve 2003’ten sonraki güncel Windows yazılımı ile kaydedilmiş’ olmakla açıkladılar. Mahkeme ise, sanıkların kabul ettiği 16 CD’nin de suç delili olduğunu ve diğer 3 delildeki planları, belgeleri doğruladığını, tamamladığını söylüyor.
Gölcük’te çıkan dokümanlar teyit etti:Gerekçeli kararda vurgulanan konulardan biri Balyoz’un süreklilik arz eden, çeşitli aşamalardan oluşan bir darbe planı olduğu. Buna göre, gazeteci Mehmet Baransu’nun valizle savcılığa teslim ettiği belgeler ana darbe planı kısmıydı. Bununla soruşturma başladı ve ilk iddianame hazırlandı. Ancak tamamı bu değildi. Daha sonra ihbar üzerine Gölcük Donanma Komutanlığı İstihbarat Karşı Koyma Birimi’nin zemininde torbalar içinde yeni belgeler bulundu. Buradan 5 no.lu hard disk ve 1 no.lu CD çıktı. 1 no.lu CD, daha önce savcılığa ulaşan ve içinde Balyoz belgeleri bulunan 11 no.lu CD ile aynı idi. 1 no.lu CD’de, 11 no.lu CD’den farklı olarak ‘Sayın Komutana Arz’ isimli, sanıklardan Süha Tanyeri tarafından hazırlandığı anlaşılan belge de bulunuyordu. Bu belge içerik itibarıyla Balyoz darbe planı çalışmaları ile birebir uyumlu.
Gölcük belgeleri bir noktayı daha aydınlattı. Bu geniş bir plandı ve aşamaları vardı. 11 no.lu CD’de bulunan Oraj planının devamı Gölcük’te çıkmıştı. Yine Gölcük’te çıkan bir belgede, ‘İhtimal belgeleri üzerinde çalışmaya devam edildiği’ yazıyordu. Ve daha sonra Eskişehir’de emekli Albay Hakan Büyük’ün evinden  çıkan belgeler içinde de darbe sonrası darbecilere hukuki koruma zırhı sağlayacak uygulamaların yer aldığı ‘İhtimalat planı’ bulundu. Gerekçeli kararda, ‘Gölcük’te ele geçen belgelerde Balyoz, Oraj, Suga, Sakal ve Çarşaf planları ile ilgili istihbari faaliyetleri doğrudan ilgilendiren ve mevcut bilgileri teyit eden veriler olduğu, Oraj hava harekat planına ilişkin daha önce elde edilen belgelerin bir kısmının  yanı sıra, bu belgelerle paralellik ve birlikte incelendiğinde bütünlük  arz eden delillerin bulunduğu…’ anlatıldı. Yanı sıra, “Tekirdağ, Kocaeli ve Edirne illerine ilişkin yeni belgelerin olduğu, Sakal, Çarşaf eylem planları ile ilgili olarak, eylem planlarının yanı sıra bu planların oluşturulması öncesine ait gözlem ve keşif çalışmalarının bulunduğu, mevcut belgelerin birbirini teyit ettiği anlaşılmıştır.” denildi.
plana iştirak edenler suçlu: Davayla ilgili önemli tartışmalardan biri, 5-7 Mart 2003 tarihli seminere katılan herkesin sanık olmaması sebebiyle seminerin suç eylemi olmadığı yönündeydi. Hakikaten seminere 162 asker katılmış ancak 47’si sanık olmuştu. Kararda, seminerde görüşülen konular, sinevizyon ile gösterilen çalışmaların suç delili olduğu ve Balyoz planını teyit ettiği kaydedildi. Ancak plan yapılırken, ‘bilinmesi gereken’ prensibine göre hareket esas alındığı için sadece darbeye iştirak edecek olan askerlerin bunu bildiği, diğer katılımcıların ise görev icabı orada bulunduğu vurgulandı. Seminerin, darbe planının üstü örtülü olarak görüşüldüğü bir ortam olduğu, bu eyleme kasıtlı olarak dâhil olanların suç işlediği tespitinde bulunuldu. Öte yandan, Ek A listesi gibi, ismi sadece listelerde yer aldığı için hapis cezası alan sanıklara ilişkin de değerlendirme var. Cezalandırma kriterinin sadece listeye göre belirlenmediği, bu listelerin diğer delillerle birlikte değerlendirilip mahkûmiyet verildiği belirtildi. İsmi listede olduğu hâlde beraat eden sanıklar bulunduğunun da altı çizildi. Özellikle ‘Bu onurlu görevi kabul edenler’ yazan Ek A listesindekilerin darbe planına bilerek ve isteyerek dâhil oldukları ifade edildi.

El yazılı deliller de var:Dava süresince ‘sahte dijital delil’ tartışması o kadar çok yapıldı ki, sanki bütün dava delilleri CD’den oluşuyormuş gibi bir algı oluşturuldu. Hâlbuki, seminer katılımcısı generallerin bizzat el yazılarıyla aldığı ve daha sonra kabul ettikleri darbe notları da var. Bunların başında emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri’nin seminerde aldığı el yazısı notlar geliyor. Bunun yanında, sanık Oktay Faruk Memioğlu’nun ajandasındaki şu notlar da darbe planına ışık tutuyor: (1 Ocak 2003) Her şey yasal ve kitabına uygun ancak hukuki olduğunu söylemek mümkün değil. (5-6-7 Mart 2003):  MİT’in başında asker kişi olmalı, halkı karşımıza alarak değil kazanarak yapacağız, savaşan düşman…”

Seminer kayıtları baş delillerden:Sanıklar her ne kadar seminerin suç olmadığını, rutin bir uygulama olduğunu savunsa da mahkeme gerekçeli kararında buna itibar etmediğini gösterdi. Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo (OEYTS) adı altında Balyoz planının işlendiği kanaatine ulaştı. Balyoz’un komutanı olarak iddianameye giren Çetin Doğan’ın, OEYTS ile ilgili çalışmalarının Balyoz planıyla karşılaştırıldığında yine uyumlu olduğu aktarıldı. Balyoz Güvenlik Harekat Planı, ast birliklere görevler kısmında planın ‘OEYTS’ isimli jenerik plan dahilinde oynanacağı şeklinde aktarılmış ve plan seminerine kadar irticai, yıkıcı ve bölücü gruplara ait mevcut tüm listeler teşkil ettirilmişti. Gerekçeli kararda birkaç ses kaydına da özellikle atıf var. OEYTS’de yer alan ve Balyoz planıyla uyum gösteren bu ifadelerden bazıları şöyle:
“Bundan birkaç ay evvel öngördüğümüz senaryodan daha kötüsüne mi gidecek bilmiyorum, öyle bazı endişe verecek gelişmeler de var.”
“Bu bir jenerik senaryo ama günümüzdeki gelişmelerle paralellik taşıyor.”
“Şimdi arkadaşlar zaten aslında biz bunu, bu planı örtülü olarak sadece iç güvenliğe yönelik hazırladık.”
“Arkadaşlar, bu plan seminerini, plan çalışmasını kasıtlı olarak belli bir çerçeve koyduğumuzu, şartlarımıza günün konjonktürel gelişmelerine göre dikkatlerimizi nerelerde yoğunlaştırmamız gerektiğini ortaya koymak için yaptığımı herhalde hepiniz anlamışsınızdır. Yani buradaki Yunanistan meselesi tali bir meseledir.” Aslında harp oyunu ve dış tehdit görüşüldüğü savunulsa da, ses kaydındaki “Yunanistan tali meseledir.” ifadesi bile bu savunmayı tek başına yalanlıyor.

‘AK Parti yeni iktidara gelmişti’ savunması çöktü:Balyoz’daki iddialardan biri de, ‘Daha AK Parti yeni iktidara geldi, hemen nasıl kadrolaşma iddiaları öne sürülebilir ki’ şeklindeydi. Mahkeme, bunu, ıslak imzalı belge ile çürütüyor. ORAJ’da, “İrtica 2002 seçimleri ile beraber cesaret kazanmıştır. AKP hükümeti 28 Şubat ile şekillendirilen ortamın bozulmasına neden olmuştur.” deniyor. SUGA planında ise, “İslamcı unsurların devlet organlarını sinsice ele geçirmelerini… Türkiye 2002 seçimlerinde AKP’nin tek parti olarak iktidara gelmesiyle beraber anti-laik ve irticai unsurların etkisine girmeye başlamış, özellikle ılımlı İslam devleti oluşturulması yönündeki çabalar artmıştır.” ifadeleri geçiyor. Gerekçeli kararda, bu tespitlerin İzzet Ocak imzalı durum değerlendirmesi konulu belge içeriği ile birebir uyumlu olduğu anlatılıyor. Belgedeki imzanın İzzet Ocak’ın elinden çıktığının da kriminal laboratuar raporu ile sabit olduğu vurgulanıyor. Zaten Çetin Doğan, 20 Aralık 2002 tarihli aylık karargâh koordinasyon toplantısında yaptığı konuşmada, “Dışarıda içimizde şimdiye kadar barınmayanlar meclise taşınmıştır”, “Aslında günümüzdeki gelişmeleri dikkate aldığımız zaman birinci öncelikli almamız gereken iç tehdidi öne alıyoruz.” demişti. Bu da Balyoz planına dair ciddi bir işaret.
Yine Ergin Saygun, seminerde, “Konunun hassasiyeti ve bilgilerin kişiye özel yüksek gizlilik derecesinde olması nedeniyle takdime dâhil edilmemiştir. Ancak dosyada bu bilgilerimiz mevcuttur, güncelleştirme faaliyetleri devam etmektedir.” diyor. Bu beyan, hem Balyoz planının gizliliğini hem de plan üzerindeki güncelleme iddialarını doğruluyor.
Sanık Behzat Balta, Balyoz planındaki ‘icra hareketi başladığında gözaltına alınacak kişiler’ ile ilgili, “12 Eylül listelerini elimizde hazır bulduk.” derken, Metin Yavuz Yalçın, “Fırınlardan pastanelere kadar hepsini çıkardık. Karşı taraf neden bu kadar bilgi istiyorsunuz, deyince gizlilik derecesi ifşa olur, diye orada durduk.” şeklinde açıklama yapıyor. Yine Şükrü Sarıışık’ın “İstanbul’un üstüne çökerim”, Mehmet Kaya Varol’un, ‘Tuzla ve Sultanbeyli belediye başkanlarının gözaltına alınacağı’ beyanlarının darbe planıyla tamamen uyumlu olduğu kaydediliyor.

Sürekli güncelleme yapılmış:Çetin Doğan emekli olsa da, cunta planlar üzerinde çalışmaya devam ediyor. Sanıkların seminerdeki beyanlarında sık geçen ‘planları güncelledik, güncelleyeceğiz’ ifadeleri de güncelleme yapıldığının göstergesi. Ayrıca, 2003’te kaydedilen bir word belgesinin sonraki yıllarda açıldığında, o bilgisayarda olan programa göre biçimleneceği tespiti yapılıyor.
-Mahkeme, sanıkların çelişkilerini de iyi yakalamış. Çetin Doğan, savcılık ifadesinde ‘seminerde gerçek ve özel isimlerin kullanılamayacağını’ söylüyor. Ama kayıtlar ortaya çıkınca, “Seminer delil değil” iddiasında bulunuyor. Öte yandan, Doğan medyaya yazdığı mektupta, dönemin genelkurmay başkanının kendisine darbe hazırlığını sorduğunu açıklayarak ‘dolaylı ikrar’da bulunduğu tespitini yapıyor. Mahkeme, “Sanıklar TÜBİTAK’a, başbakanlığa bağlı olduğu için ‘taraflı’ diyor ama kendileri askerî bilirkişi raporuna dayanıyor, bu tutarsız.” diyor.

Dikkat çeken bazı deliller

  • Balyoz planının yer aldığı 11 no.lu CD’deki delilleri tanık ifadesi de doğruluyor.
  •  Dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın, seminer sonuç raporunu hukukçulara göndererek inceletmesi de seminerde hukuk dışına çıkıldığını ispat ediyor.
  •  Gölcük Donanma Komutanlığı ve Eskişehir’de sanık Hakan Büyük’ün evinde ele geçirilen dijitallerde bulunan taranmış Balyoz ekleri niteliğindeki belgelerin asıllarının ilgili birliklerde mevcut olduğu Genelkurmay Başkanlığı’nca mahkemeye bildiriliyor.
  •  Eskişehir’de Hakan Büyük’te ele geçen belgelerin bir kısmı Gölcük’te “Hakan Büyük’ten aldıklarım” diye kayıtlı çıktı ve bu bile tek başına belgeleri doğruluyor.
  •   Gölcük’ten ele geçirilen hard diskte çıkan belgelere göre, 17-19 Ocak 2011 tarihlerinde belgelerde ismi geçen Poyrazköy’de yapılan kazılarda 1200 tabanca fişeği, 900 uzun namlulu silah fişeği, patlayıcı madde, infilak ve saniyeli fitil ele geçirildi.

Cumartesi, Ocak 12, 2013

‘Herkes cinayeti kendi bakış açısıyla değerlendiriyor’ | ANF

‘Herkes cinayeti kendi bakış açısıyla değerlendiriyor’ | ANF

[HABER-ANALİZ] Bozma talebinde ‘örgüte giden yol’ açıldı (11 ocak 2013, Zaman)


Gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili dava 1 yıl önce sonuçlandı. Mahkemenin, “dosyada örgüt bulamadık” kararı tam da cinayetin beşinci yılında kamuoyunda büyük infiale neden oldu.
1 yıl geçti ve cinayetin altıncı yıldönümü yaklaşırken, Yargıtay’dan Dink ailesini umutlandıran bir karar çıktı. Cinayetin örgütlü yapı tarafından işlendiğini belirten başsavcılık, amacın da ülkede kaos çıkarmak olduğunu söyledi. Bu tespit de akıllara doğrudan Ergenekon örgütünü getirdi.

Ancak Yargıtay Başsavcılığı’nın “örgüt” tespiti dosyada ilk değil. Daha önce Özel Yetkili Mahkeme savcıları, Dink cinayetiyle ilgili 2007’de hazırladıkları iddianamede sanıkları “terör örgütü” ile suçladı. AİHM, Eylül 2010’daki kararında Dink cinayetinin arkasında “ultra milliyetçi” bir örgüt olduğunu söyledi. 2007’ye kadarki Dink’i hedef alan 301 davası, eylemler, dosyadaki deliller, cinayetin işlenme şekline bir bütün olarak bakıldığında “örgüt” olduğu görülüyordu. Ama mahkeme, cinayeti işleyenlerin örgüt olmadığına hükmetti. Bu kararı ilk değerlendirecek olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı idi.

Başsavcılık, yasal mevzuatı tek tek sayıp Dink cinayetindeki örgütlü yapıyı gösterdi. Görüşünde, “örgüt, tehlike suçu, suç kastı” gibi temel konularda önemli tespitler yaptı. Bunlar daha sonra Ergenekon, Balyoz dava dosyaları için de aydınlatıcı olacak nitelikte.

Başsavcılık, temel olarak “Örgütlerin varlığı genel itibarıyla işlenen suç sonrası anlaşılır. Durduk yere, amaçsız bir şekilde sırf örgüt kurdu desinler diye hiç kimse bir araya gelmez. Suç işlememiş dahi olsa, bu amaç doğrultusunda örgüt kurmakla doğrudan toplum düzeni tehlikeye sokulmuş demektir. Suç işlemek için örgüt kurma suçu bir tehlike suçudur.” diyerek, öncesinde bir eylemi olmasa bile belirli bir suç kastıyla bir araya gelen en az 3 kişinin örgüt kurmuş olacağını belirtti. Dink cinayetini de terör örgütü kabul etti. Terör faaliyetlerinin “devletin birliğini” bozmaya yönelik olduğunu ancak bu birliğin de sadece “idari birlik” anlamında olmadığını ifade etti. Bir kişinin farklı din, mezhep ya da ırk gerekçesiyle hedef alınmasının da “devletin milleti ile olan bütünlüğünün bozulmasına yönelik cebri fiil” olduğunu kaydetti.
Örgüt üyelerinin, yakalanmasalardı ülke birliğini bozacak eylemlere devam edeceğini de hatırlatarak, cinayetin örgütlü bir eylem olduğu, tehlike suçunun oluştuğu gerekçesiyle cezalandırma talep etti.
 Başsavcılığın bu görüşü, davaya bakan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Savcısı Hikmet Usta’nın mütalaasını akla getiriyor. Usta, cinayet öncesi Trabzon Jandarması’ndaki faaliyetlerini, 301 davasını, Dink’in isminin Kafes Operasyonu Eylem Planı’nda geçmesini gerekçe göstererek cinayetin Ergenekon örgütü faaliyeti olduğunu belirtmişti. Aynı şekilde 1. Ergenekon iddianamesinde de Dink cinayetinin işlenme şeklinin, oluşturduğu kaosun Ergenekon örgütünün amacına uygun olduğu ancak gizli yapılanma nedeniyle yeterli delile ulaşılamadığı belirtilmişti.
Şimdi Yargıtay Başsavcılığı da hem Ergenekon hem de dava savcılarıyla aynı görüşte. Bu anlamda İstanbul Başsavcılığı’nda kamu görevlileriyle ilgili hâlâ yürüyen bir soruşturma var. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, savcılık görüşü doğrultusunda kararı bozarsa soruşturma bir adım ileri gidebilir ve Ergenekon ile bağı da araştırılarak örgüte ilişkin bütün karanlık noktaların üzerine gidilebilir.
Kararda dikkat çeken bir diğer nokta da, Dink davasının “Susurluk davasına” benzetilmesi. Başsavcılık, Susurluk davasına ilişkin gerekçede, “örgüte ilişkin tüm yapının ilk aşamada ortaya çıkarılamamış olmasının yakalanan sanıkların eylemlerinin niteliğini değiştirmeyeceği” ibaresini hatırlatıyor. Ve geri kalan yapılanmanın ortaya çıkarılmasının da devletin görevi olduğunu vurguluyor. Umarız, başsavcılığın bu görüşü doğrultusunda Dink cinayeti Susurluk olayı gibi kalmaz, örgüt ortaya çıkarılır.

Perşembe, Ocak 10, 2013

[HABER ANALİZ] Gerekçeli karar Balyoz taktiklerini de çürüttü (9 Ocak 2013-ZAMAN)


Camilerin bombalanması, Türk jetlerinin düşürülmesi gibi eylemlerin yer aldığı Balyoz darbe planı davasında gerekçeli kararın açıklanmasıyla ilk yargı aşaması tamamlandı. Bundan sonra temyiz süreci var.   
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 1435 sayfalık gerekçeli kararıyla birlikte 325 sanığın cezalandırıldığı Balyoz dava dosyasını Yargıtay 9. Ceza Dairesi'ne gönderecek.  Yargıtay'ın incelemesine ışık tutacak en önemli belge gerekçeli karar. Çünkü, gerekçeli kararda sanıklara niçin ceza verildiği, cezaların hangi delillere dayandığı gibi davayla ilgili bütün tartışmalara tek tek cevap veriliyor. Bunun yanı sıra mahkemede gündeme getirilen “hukuki ya da değil” tartışmaların tamamına açıklık getiriliyor. Bunlar arasında; “Delillerin sahteliği iddiaları, savunma hakkının kısıtlanması, ceza verirken ast-üst ilişkisine dikkat edilmediği eleştirileri…” gibi onlarca konu başlığı var. Karara dayanak olan ana deliller ise şunlar: “19 adet CD, bunları doğrulayan seminer ses kayıtları, Gölcük Donanma Komutanlığı ve Eskişehir'de ele geçirilen belgeler, tanık-sanık ifadeleri ve sanıkların savunma çelişkileri…”


20 Ocak 2010’da başlayan yargı sürecinde ilk aşama bitti. Mahkeme 21 ayda hükmünü, 3,5 ayda da gerekçesini tamamladı. 365 sanıklı bir dava için oldukça kısa bir sürede tamamlanan ilk derece yargılamasının gerekçeli kararı tartışmalara da nokta koyar nitelikte. Mahkeme, dosyaya ve kendisine yönelik bütün eleştirileri, iddiaları tek tek cevapladı. Bunlar özetle şöyle:

Davanın ana delilleri 19 adet CD. Balyoz, Oraj, Suga harekât planları ile Sakal ve Çarşaf eylem planları ve bunların ekleri olan listeler 11, 16 ve 17 No’lu CD’de yer alıyor. Sanıklar, bu 3 CD’nin sahte olduğunu iddia ederken, diğer 16 CD’yi kabul ediyor. Karara göre 16 CD’deki belgeler, reddedilenleri doğruluyor ve onların devamı niteliğinde. Bunlar darbe planlarının en önemli teyidi.

Çetin Doğan’ın emriyle hazırlanan, imzalı yazışmalar bulunan planın ‘Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo (OEYST)’ isimli jenerik plan dahilinde oynanacağı, seminere kadar ‘irticai, yıkıcı ve bölücü gruplara ait mevcut tüm listeler ile teşkil edilecek’ deniyor. Balyoz planının içeriğini oluşturan bilgiler de bu emirle birebir uyuşuyor.

Seminere katılan herkesin plandan haberi yok. Sadece bilmesi gerekenler biliyor. Ergin Saygun da konuşmasında ‘gizlilik’e dikkat çekiyor. Seminere katılanlardan sadece 48’i, planı bildiği, cuntada yer aldığı için sanık.

1. Ordu askerî bilirkişisi Binbaşı Hakan Erdoğan, “Balyoz belgeleri doğruysa bu bir darbe planıdır.” demiş ve belgelerin bir bütünlük arz ettiğini ve peyderpey askeriyeden çıkarılmış olabileceğini belirtmişti. Mahkeme de, “Gölcük Donanma Komutanlığı’nda ele geçirilen belgeler Balyoz CD’lerinde çıkan belgelerin devamı.” diyor. Aynı şekilde Eskişehir’de emekli Albay Hakan Büyük’ün evinde ele geçirilenler de öyle. Gölcük’te Suga’nın devamı var, Eskişehir’de ise Balyoz darbesi olduktan sonra sanıkları korumak için hazırlanan ‘ihtimalat’ planı.

Gölcük’te çıkan 1 No’lu CD, Balyoz planının olduğu 11 No’lu CD ile aynı. Hard diskteki şifreler de, sanıklardan Kemalettin Yakar ve Erdinç Yıldız’ın şifreleri ile aynı. Yani dışarından birilerinin koyma imkânı yok.

Genelkurmay, Gölcük ile Eskişehir’de ele geçirilen dijitallerde bulunan taranmış belgelerin asıllarının ilgili birliklerde mevcut olduğunu bildirdi. Bunlar, Balyoz’un ekleri olan fişleme belgeleri ve yazışmalardan oluşuyor.

‘Sahtecilik’ iddialarıyla ilgili; Çetin Doğan emekli olsa da, cunta çalışmaya devam ediyor. Sanıkların seminerdeki beyanlarında sık sık ‘planları güncelledik, güncelleyeceğiz’ ifadeleri de güncelleme yapıldığının göstergesi.

Mahkeme, listelerde ismi geçen herkesi mahkûm etmediğinin altını çiziyor. Sanıkları, ‘bu onurlu görevi kabul edenler’ diye özellikle belirtilip bundan haberdar oldukları için mahkûm edildiğini anlatıyor.

Sanıklara yeterince savunma hakkı verildiği, Çetin Doğan’ın 118 duruşmanın neredeyse yarısında konuştuğu belirtiliyor.

Tutuklama konusu: Darbe teşebbüsünün gerçekleşmesi halinde ciddi sonuçlar doğuracağı, sanıkların serbest kalmaları halinde ellerindeki imkânlarla delilleri yok edeceği, kaçabileceği, nitekim firari sanıkların olduğu kaydediliyor.

Çarşamba, Ocak 09, 2013

Mahkeme, Balyoz’da soru işareti bırakmadı(zaman gazetesi,8.1.2013)





Türkiye’nin sivil yargıdaki ilk cunta yargılamasıyla ilgili mahkumiyet kararının gerekçesi açıklandı. Sistematik ve düzenli bir dille yazılan karar, dava sürecinde gündeme getirilen her iddiayı cevaplar nitelikte.
Sanıkların, ‘dijital delillerin sahteliği’ savunma stratejisi çöktü. Balyoz davası gerekçeli kararı, Balyoz savunmasının çöktüğünün ilanıdır. Şöyle ki, Balyoz davası sanıkları, en başından beri 11, 16 ve 17 No’lu CD’ler içindeki Balyoz, Oraj ve Suga planlarının sahte olduğunu öne sürdü. Bütün dosyayı, sadece bu iddia üzerinden çökertmeyi hedefleyen bir savunma stratejisi geliştirdiler. Bu strateji de aslında Balyoz sanıklarına ya da avukatlarına ait değil, 1. Ordu Komutanlığı’na ait.

    1. Ordu Komutanlığı askeri bilirkişileri, Mart 2010’da ‘sahte dijital’ iddiasını gündeme getiren Balyoz raporunu yayınladı. Daha sonra bütün savunma stratejisi de bunun üzerine inşa edildi. Ama Balyoz davası özel hukuk alanında değil yani, icra dosyası ya da borç sözleşmesinde olduğu gibi imzalı belge olmazsa, dava ortadan kalkmış olmuyor. Ana belgeleri destekleyen çok sayıda yan delil, tanık, ikrarlar var.  Mahkeme ise bunları bir bütün olarak değerlendirdi ve sonuç olarak gerekçelerini sıraladı. Mahkeme, ilk olarak sanık tarafın ‘delil değil’ dediği seminer ses kayıtları ile Balyoz Harekat planını karşılaştırmış. Kararda, 5-7 Mart 2003’teki seminerde konuşulanların Balyoz planıyla birebir örtüştüğü belirtiliyor.
         Sadece seminer kaydı da değil, Çetin Doğan’ın 20 Aralık 2002’de, yaptığı Karargah değerlendirmesinin de Balyoz’la uyumlu olduğu tespitinde bulunuyor. Bu tarih, Balyoz’un tartışıldığı ‘Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo’nun hazırlanmaya başlamasından sadece bir hafta sonra. Bunun dışında, mahkeme Oraj ve Suga’daki yazılanlar ile Balyoz sanığı İzzet Ocak imzalı belgedekilerin aynı olduğunu tespit etmiş. Belgedeki, imza da kriminal laboratuvar tarafından incelenip Ocak’a ait olduğu belirlenmiş. İhbar üzerine 6 Aralık 2010’da Gölcük Donanma Komutanlığı’nda yapılan aramada elde edilen belgeler içinde Çarşaf ve Sakal isimli eylem planlarının eklerinin bulunduğu vurgulanmış. Bununla beraber gerekçeli kararda; *2229 belge içinde sanık imzalarını taşıyan bir çok belge var.
    *Gölcük’ten ele geçirilen harddiskte çıkan belgelere göre, 17-19 ocak 2011 tarihlerinde Poyrazköy’de yapılan kazılarda 1.200 tabanca fişeği, 900 adet uzun namlulu silah fişeği, patlayıcı madde, infilak ve saniyeli fitil ele geçirildi.
    *Çetin Doğan’ın 5 Nisan 2010 tarihli avukatları aracılığıyla dağıttığı mektubunda, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün, kendisine darbeyi sorduğunu açıklayarak suç ikrarında bulundu.
    *Eskişehir ve Gölcük’te bulunanlarla gazeteci Mehmet Baransu’nun teslim ettiği Balyoz belgeleri uyumlu.
         Bunlar sadece birkaç tespit. Sonuç  olarak, mahkeme, dosyayı bir bütün olarak değerlendirdi, tüm delilleri tek tek irdeledi. Mahkeme, ceza dosyası olduğu için her sanığı, her delili birbiriyle bağlantılı olarak değerlendirirken, sanıkların sadece sahteliğe odaklanması kendi zararlarına oldu. Çünkü Balyoz darbe planı, ceza davası, ‘özel hukuk’ konusu değil.