Pazar, Aralık 23, 2012

[HABER ANALiZ] Yüce Divan’ın kararı, Ergenekon’u etkilemez(22 Aralık 2012-Zaman Gazetesi)


'Yargıda rüşvet’ davasına “Yüce Divan” sıfatıyla bakan Anayasa Mahkemesi’nin ‘usulsüz dinlemenin delil olmayacağı’ yönündeki kararı, Ergenekon sanıklarınca heyecanla karşılandı.

Bir sanık avukatı, ‘Ankara’da hakimler varmış’ derken, Ankara Baro Başkanı Metin Feyzioğlu, “Ergenekon davasına örnek olmalı.” yorumunu yaptı. Geçici bir heyecana yol açsa da, bu kararın Ergenekon davasını ilgilendiren bir boyutu yok.
    Şöyle ki, Yüce Divan, HSYK müfettişlerinin, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 135. maddesine dayanarak dinleme yaptırdığını ve bu dinleme sonucu yüksek yargıç Hamza Erdoğan hakkında suç deliline ulaştığını belirtti. Yüce Divan, müfettişin savcı gibi mahkemeden dinleme talep edip delil toplayamayacağını vurgulayarak, 4 muhalefet oya karşılık beraat kararı verdi. Ergenekon ise farklı. Bu soruşturma, geçtiğimiz aylarda kaldırılan CMK’nın 250. maddesi ile yetkilendirilmiş savcılarca yapıldı. Devlet güvenliğine yönelik örgütlü suçlara bakan bu savcılar, açılan soruşturmalarda ‘teknik takip ve dinleme talep’ yetkisine sahip. Savcıların talebini hakimin kabul etmesi halinde 3 aylık dinleme yapılır. Bu süre 3 ay uzatılabilir. CMK 135’e göre “Katalog suçlar” başlığıyla belirtilen insan kaçakçılığı, rüşvet, cinsel saldırı, devlet güvenliği ve adam öldürme gibi suçlarda dinleme yapılabiliyor. Özel yetkili savcılar da, mahkeme kararıyla bu listede sayılan suçlara ilişkin dinleme yaptırdı. Bugüne kadar Ergenekon sanıkları ve avukatları, dinlemelerin ‘yetkisiz yapıldığı’ şeklinde bir itiraz geliştirmedi. Onlar, dinlemelerin içeriğinin suç olmadığını savundu. Yani, Yüce Divan’daki davanın ne açılış biçimi ne de kullanılan yetkilerin ÖYM’deki soruşturmalarla ilgisi yok.
    Öte yandan, Yüce Divan’ın kararı hukuki açıdan da tartışmalı. HSYK müfettişleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’na göre soruşturma yapıyor. Kanunun 17. maddesi müfettişlerin, yargı mensuplarıyla ilgili nasıl soruşturma yapacağını düzenliyor. Burada, Yüce Divan’ın “yetkisiz dinleme” dediği konuya da değiniliyor ve “Müfettişler, savcıya tanınan tüm yetkileri (dinleme dahil) kullanabilir.” diyor. AYM’nin, delillere niçin ‘usulsüz’ dediğini gerekçeli kararda öğreneceğiz. Ancak bu karar Ergenekon davasını etkilemiyor. Çünkü o dosyada müfettiş kararıyla yapılmış bir dinleme ya da benzeri durum yok. Ama AYM kararının gerekçesi, bundan sonra yargı mensuplarının soruşturulması konusunu doğrudan ilgilendirecek.





http://www.zaman.com.tr/null/haber-analiz-yuce-divanin-karari-ergenekonu-etkilemez/2031591.html

13 Aralık 2012,Silivri'den CNN TURK 5N 1K programına Ergenekon bağlantısı...

http://tvarsivi.com/zaman-gazetesi-muhabiri-busra-erdal-ile-ergenekon-davasi-ile-ilgili-ayrintilar-aktariliyor-13-12-2012-izle-i_2012120365207.html

Pazar, Aralık 16, 2012

Bir başörtülünün renklerle imtihanı...

Sonda söyleyeceğimi başta diyeyim de, “bir başörtülü her renge aşık olabilir, ama evlendiği renk Siyah olmalı”… Başörtülü olarak bir yılımı doldurmuşken birkaç şey söyleyeyim.
Tabi takvaya, başörtülünün nasıl giyinmesine dair değil, haddime değil çünkü. Bunlar zor şeyler biraz da insanları yargılamak benim işim değil. O nedenle işte skinny jeans giyme, bonesiz başörtü takma, dizaltı etekler, file çoraplar, makyaj ve janjanlı elbiseler gibi tartışmaya girmeyeceğim. Bunu herkes vicdanına göre ve kültürüne göre değerlendiriyor.
Allah da kimsenin niyetini sallantıya düşürmesin. Benim bahsedeceğim daha çok renk kombinleri, klasik parçalar ve şık ve tesettür adına daha iyi neler olabileceği… Kılık kıyafet konusu hep benim önceliğim olmuştur.
Üniversitede Beyoğlu'nda Aznavur, Terkos pasajlarından farklı ve güzel kıyafetler arayışı, İstiklal’deki “Uğurböceği” abiden alınan hint kıyafetleri ile oluşturulan zaman zaman hippi ve 70’lerin çiçek çocuklar tarzları…
Püsküllü elbiseler,tişört içine giyilen bilumum farklı switler, kocaman kolyeler,yüzüklerle dolu parmaklar, renkli palyaço botları…ile bir hukuk fakültesi öğrencisine hiç benzemediğim doğrudur. Sonra bir mesleğe girme, gazetecilik, stajyer avukatlık ve bir dizi farklı gerekçe nedeniyle bu çiçek kız tavrımdan çıkıp daha klasiğe geçiş yaptığım da. Bunlar hepsi bir tarafa kılık kıyafet konusunda en büyük farklılık tabi ki başımı örttükten sonra oldu.
Aslında ciddi bir karar ve sadece kendin hakkında değil bir gardrop kıyafetle ilgili de karar veriyorsun. Diz altı elbiseler, fakir kollu hırkalar, kalem etekler, kapri pantolonlar, fularlar ve en sevilesi küpeler… hep arşive kaldırılmış eserler gibi kalıyor bir köşede. Yeni bir kıyafet tarzı başlıyor.
Eskiden bir kıyafeti almam için tarzını ve rengini beğenmem yeterdi. Başörtüsünden sonra her beğendiğin rengi alamıyorsun. Etek uzun olacak, pantolon bol olacak, kazak ve kolları uzun, yakası kapalı… çok çeşitli şartların bir arada olması lazım.Orası burası açık kıyafetleri aldıktan sonra içine bir şey giyme, üstüne başka bir kıyafet giyme durumuyla lahana bebeğin yürüyen, sokakta gezen haline dönüşmek işten bile değil.
Hele içine ya da üstüne hiç olmayacak bir renk, ya da tarzda giyince, görüntü kabus… Bu nedenle tek parça, 2 parça hadi 3 oldu ama kesinlikle 4 parça görünümlü kıyafet tarzından kaçınmak gerekiyor.
Bir kadın üzerinde başörtüsü zaten en fazla 4. Parça olmalı. O da 3’üncü parça ile aynı renk ya da çok benzer kumaş ya da renk olması koşuluyla. Tesettürde şıklık genel olarak az renkle daha kolay. Eskiden pembesini aldığım bir kıyafetin artık daha çok siyahına bakıyorum. Temelde neon renkler ile başörtü bir araya kolay gelemiyor.
Çünkü bu durumda rüküş olmak çok kolay, şık olmak ise bir o kadar zor. Yani mümkünse de gelmesin. Ayaklı florasan lambası olmayı kimsenin canı istemez heralde. Başörtüye yakışan, daha zarif ve şık gösteren siyah. Siyahı bej, turuncu, pembe, beyaz, camel, bordo gibi farklı renklerle kombin etmek daha kolay.
Başörtülü olduktan sonra tek parça uzun bir siyah elbise ya da bir siyah eteğin nasıl da kurtarıcı, nasıl iyi bir ana parça olduğunu keşfettim. Bir de desenli kıyafetlerde seçim önemli. Klasik burberry, kaz ayağı, leopar… gibi desenlerde kıyafet giyiyorsak da, diğer bütün parçalar tek renk olmalı. Başörtüsü de artık ya siyah ya da o desene iyi giden bir renk ama kesinlikle desenli değil. Kot pantolonun temel alındığı spor kıyafette ise, renkler daha özgür kullanıma açık.
Gelsin pembeler, uçuk maviler…Yani benim geldiğim nokta bu. Adım “pembe” renk ile çıkmışken, siyaha yöneldim. Yine diğer renkler hayatımızda olacak tabi ki, ama bir başörtüsü sadece başörtüsü değil, çok şeyi değiştiriyor ve buna renklerden başlıyor…En renkliyken birkaç rengin sınırına ama huzurlu bir yere dönüş… 



[HABER iZLENiM] Bu filmi, Balyoz’da görmüştük (14 Aralık 2012)

BÜŞRA ERDAL Mütalaa aşamasına gelen Ergenekon davasında dün yaşananlar, “Biz bu filmi daha önce görmüştük.” dedirtti. Kısa bir süre önce Balyoz davasında aşina olduğumuz ‘yargıyı kilitleme’ taktiğinin farklı bir versiyonu, Silivri’de uygulamaya konuldu. Sanık avukatları, dün CHP’li milletvekilleri ve İşçi Partililerin desteğiyle yargılamayı durdurmak için her yolu denediler. Sloganlar atarak ve masalara vurarak duruşmayı yaptırmadılar. Yıllardır duruşmalara uğramayan birçok sanık avukatı ile kalabalık izleyici grubu, günlerdir yapılan çağrıya uyarak dün Silivri’deki mahkeme salonunu doldurdu. Bu durum, sanıkların da dikkatini çekti. Tutuksuz yargılanan Erol Mütercimler, mahkemenin salondan çıkarma kararına direnen izleyicilere, “Siz yıllardır neredeydiniz? 2008’den beri burada olsaydınız dava bu hale gelmezdi.” diye seslendi. Mütercimler’in dediği gibi, Cumhuriyet mitinglerinde olduğu gibi ‘bindirilmiş kıtalar’, sabah erken saatte Silivri’ye geldi. Uzun zamandır birkaç avukat ve bir elin parmakları kadar izleyicinin takip ettiği duruşmaya dün 100 civarında sanık avukatı katıldı. İstanbul, Ankara gibi barolardan avukat temsilcileri ile CHP milletvekilleri duruşmada yer aldı. İki hafta aradan sonra başlayan duruşmada, savcıların esas hakkındaki mütalaası açıklanacaktı. Bu açıklanmayınca mahkeme heyeti birleşen bir davanın iddianamesinin okunması ile yargılamaya devam etmek istedi. Bu da normal bir uygulama. Ancak sanık avukatları bu birleştirme kararına karşı söz hakkı istedi. Mahkeme heyeti de 100 civarında avukatın konuşması halinde duruşmanın yapılamayacağı gerekçesiyle söz vermedi. Yazılı beyanda bulunulmasını istedi. Ama sanıklardan Sevgi Erenerol’un avukatı duruşmada slogan atınca ortam gerildi. İlk başta sadece Erenerol’un avukatı ile birlikte birkaç avukat tepkisel bir duruş sergiledi. Ancak gazetecilere ayrılan yere oturan CHP’li vekiller de, “ayağa kalksanıza” diye diğer sanık avukatları kışkırttı. Böylece avukatlar hep birlikte ayağa kalktı. Protestolar sebebiyle duruşmaya üç kez ara verildi. Mahkeme heyeti, en sonunda, protestolara rağmen yargılamaya devam etmek amacıyla davayla birleştirilen dosyanın iddianamesinin okunmasına başladı. Fakat bu sefer de sanık avukatları masalara vurup, hakimin iddianameyi okumasını engelledi. Daha ikinci kez duruşmaya gelen İlker Başbuğ gibi sanıklar salonu terk etti. Bu sırada salondan çıkarılan izleyiciler de kapılara yüklenip içeri girmeye çalıştı, jandarma görevlileri zor engelledi. Duruşmaya ara verildiğinde ise CHP Milletvekili Mahmut Tanal’ın, salondan çıkan sanık avukatlarına “Valla bura Meclis olsa ben şimdi koşmuştum kürsüye, indirmiştim onu (hakimleri), ama burası sizin alanınız.” dediği duyuldu. Bu sözler, Silivri’de kaba kuvvetle bir yargılamanın nasıl engellenmeye çalışıldığını açıklamış oldu. Bir duruşma günü boşu boşuna hiçbir işlem yapılmadan geçti. Bu durum da ‘yıllardır dava uzuyor, sanıklar haksız yere tutuklu’ diyen çevrelerin samimiyetinde ciddi bir soru işareti oluşturdu. Bir davayı daha kilitleme taktiği başlatılmış oldu. http://www.zaman.com.tr/manset/haber-izlenim-bu-filmi-balyozda-gormustuk/2028522.html