Pazartesi, Nisan 22, 2013

Kendi çileğini kendin yetiştir (20 Nisan 2013- Zaman Cumartesi)


 

















    Hafta sonları birçok kişi baharı yakından temaşa etmek için soluğu parklarda alıyor. Ama ne yazık ki bu cümbüş en fazla bir ay sürüyor. İşte bu kısacık bahar görüntüsünü altı aylık bir zaman dilimine çıkarmak bizim elimizde. Bunun için balkon, bahçe ya da teras yeterli.

Büyük şehirlerde genel olarak evlerin dışarı açılan, nefes alınan en önemli yeri balkonu. Ne yazık ki birçok ev hanımı balkonları depo olarak ya da panjurla kapatıp oda gibi kullanıyor. Oysa evin içinde de balkona konulan eşyaların sığacağı bir yer bulunabilir, yeter ki isteyin. Gelin balkon ya da terası eşyalardan ayıklayıp baharı bu mekanlara getirelim. Bunun için yapılacak ilk iş en yakın fidanlık, çiçekçi ya da büyük alışveriş marketlerine gidip çiçek seçmek. Bu mevsim tam zamanı; sardunya, ortanca, gül, karanfil, şakayık (eren gül), menekşe, lilyum başta olmak üzere her türlü çiçeği bulabilmek mümkün. Bunun yanında balkon ya da teras büyükse; hanımeli, yasemin, mor salkım da dikilebilir.

Çiçeklere karar verdikten sonra sıra geldi dikim için gereken malzemeye; toprak, saksı ve çiçek dikiminde kullanmak için bahçe el aletleri...
Saksılar, çiçeklerin büyüklüğüne göre seçilmeli. Çünkü küçük bir çiçeği çok büyük saksıya dikerseniz sadece kökleri, yaprakları büyür ama çiçek vermez. Her saksı dikilecek çiçeğin saksısından en az bir boy büyük olmalı.

Can suyu önemli

Küçük saksısından çıkarılan sardunya, kökleri iyice gelişmiş ve saksının halini almış şekilde kütle olmuştur. Öncelikle ucu sivri fide dikme aleti ya da elle kökler havalandırılıp toprağı da biraz dağıtılır. Çiçek, yerleştirildikten sonra saksı biraz boşluk kalacak şekilde toprakla doldurulur. Sonra da can suyu verilir. İlk can suyu önemli, suyun saksıdaki bütün toprağa işlediğinden emin olunmalı. Zaten su saksıdan altındaki tabağın içine çıkmışsa artık sulama işlemi bitmiştir. Bundan sonra çiçek, balkon ya da terasın en güzel yerine yani günde 4-5 saat güneş alabileceği noktaya yerleştirilmeli.
Bahar aylarında çiçekler 4-5 günde bir sulanmalı. Yaz aylarındaysa sıcak fazla olduğu için duruma göre sulama işlemi yapılmalı. Özellikle yaz aylarında akşam vakti çiçek sulamak daha faydalı. Zira gündüz verilen su hemen buhar olup uçar ve toprağa işlemez. Akşam suladığınızda toprak suyu çeker ve çiçek daha canlı olur.
Bu çiçeklerin yanına aksesuar, lamba, rüzgârgülü gibi renkli aparatlar koyarak ortamı daha renkli ve şık hale getirebilirsiniz. Böyle bir ortamda yemek yemek, çay sohbeti yapmak ve adihi kitap okumanın her zamankinden daha keyifli olacağı kesin.
Tüm bunların yanında çiçek yetiştirmenin göze iyi geldiği kadar ruhu da eğittiği bilinmeli. Mary Wortley Montagu, 1716’da İstanbul’da yaşadığı sırada yazdığı ‘Türk aşk mektubu’nda, çiçekler aracılığıyla yapıbilecekleri şöyle anlatır: “Parmaklarınızı asla mürekkeplemeden tartışabilir, sitem edebilir ya da aşk, dostluk ve nezaket mektupları ve hatta haberler içeren mektuplar gönderebilirsiniz.” Evet, Montagu’nun kastettiği gibi çiçeklerin birçok dili var ve balkondaki rengârenk, mis gibi kokan çiçeklere en çok yakışan ad çok mutluluk…

Balkondan mutfağa…

Son yıllarda büyük şehir insanının keşfettiği bir iş; balkon tarımı. Doğaya özlem içinde olan şehir insanı, kendi balkon ya da terasında sebzeler yetiştiriyor. Bunların başında maydanoz, roka, domates, biber, salatalık, soğan ve marul gibi sebzeler geliyor. Domates ve biber gibi sebzelerin fideleri alınıp saksılara dikilebildiği gibi daha erken bir zamanda tohumları da ekilebilir. Bunlar için yine hazır toprak yeterli ama organik gübre kullanımı şart.
Eğer bu sebzelerle uğraşmak zor gelirse en azından maydanoz, roka ve fesleğen ile nane yetiştirilebilir. Roka yaklaşık 3 haftada çıkarken maydanozun filizlenmesi 40 günü bulabiliyor. Öte yandan balkonda en kolay yetişecek aromalı bitkilerin başında fesleğen, reyhan, nane ve kekik geliyor. Bu bitkiler yemeklerde ve salatalarda çok sık kullanılıyor.

Saksıdaki güzel meyve: Çilek

Evde yetiştirilebilecek meyveli bitkiler arasında saksıda en kolay yetişen çilektir. Neredeyse dört mevsim hayatta kalan çilek, soğuğa maruz kaldığında yaprakları kurusa da bahar geldiğinde hemen yeniden yeşerir. Pencere önünde, saksılarda kolay yetişen bitkinin bakımı da kolay. Sera ya da çiçekçilerden alınan çilek fideleri orta büyüklükte bir saksıya dikilir. Eğer büyük bir teras varsa kasada da yetiştirilebilir. Meyve verdiği sıralarda sık sık sulamak lazım. Çilek, mart-eylül arasında dikilebilir ve havalar güzel olduğu müddetçe de meyve verir.

http://zaman.com.tr/cmts_kendi-cilegini-kendin-yetistir_2080178.html

Salı, Nisan 16, 2013

Bu kez de yargıya darbe girişimi (15.04.2013- AKSİYON)

Bu kez de yargıya darbe girişimi


Ergenekon davasının görüldüğü Silivri’de Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri eşi benzeri görülmemiş olaylara sahne oldu. Başını İşçi Partisi ve CHP’nin çektiği gruplar, mahkeme salonunu bastı.

Ergenekon davasında esas hakkında mütalaanın açıklanmasından sonra yeni bir süreç başladı. 5’inci yılına giren dava, sanıkların son savunmasının da alınmasıyla karara bağlanacak. Önemli bir aşamayı kateden davaya ilişkin bu süreci sabote etmeye yönelik girişimler de zirveye ulaştı. İşçi Partisi’nin (İP) başlattığı ‘Silivri baskını’ eylemlerine CHP de milletvekilleriyle önderlik etti. Her duruşma mahkemeyi kilitleme taktiğine sahne oluyor. Salonda hâkimleri tahrik etme, duruşmayı açtırtmama eylemleri yapılırken dışarıda binlerce kişi ile mahkemeyi basma girişimleri yaşanıyor. En son 8 Nisan 2013’teki duruşmada CHP’li vekiller salonda slogan atıp mahkemeye hakaretler yağdırdı. Eylemciler, 150 metre ilerideki bariyerleri yıkıp 30 metreye kadar salona yaklaştı. Polis, su ve gaz sıkarak protestocuları durdurabildi. Bu girişimlerin, Ergenekon davasının hukuki bir şekilde bitmesini engellemeye yönelik olduğu anlaşılıyor. Susurluk davası, mahkeme başkanı değiştirilip az ceza ile hemen karara bağlanmış ve Yargıtay tarafından onanarak kapatılmıştı. Ergenekon’da bu şekilde bir etki yapma imkânı bulamayanlar artık fiziki müdahalelere, kaba kuvvete başvuruyor.


Ergenekon süreci, başından beri birçok müdahaleye uğradı. Soruşturma aşamasında ve yargılamaya geçtikten sonra hem hâkim hem de savcılara yönelik çeşitli baskı, yönlendirme, görevden alma girişimleri oldu. Soruşturma sürerken bazı Özel Yetkili Mahkeme (ÖYM) hâkimleri, şüphelileri toplu tahliye etti. Emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve emekli Albay Dursun Çiçek gibi şüpheliler özellikle bu hâkimlere görev verilmesiyle hep salıverildi. İddianame hazırlandıktan sonra yargılamayı yapan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi bu sanıklar hakkında tekrar tutuklama kararları verdi. ÖYM’de görevli yargı mensuplarının soruşturmanın özüne yönelik bu müdahalelerinden sonra aynı şekilde dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un milleti hedef alan ‘İrtica ile Mücadele Eylem Planı’ için ‘kâğıt parçası’, Poyrazköy’de çıkan LAW silahları için de ‘boru’ demesi yargıyı etkileme hedefindeki açıklamalar olarak kayda geçti.
Daha sonra doğrudan anayasal bir kurum olan ve hâkim-savcıların atama ve özlük işlemlerini yapan dönemin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) devreye girdi. HSYK, 2009 yılının yaz aylarında, Ergenekon davasına bakan hâkim ve savcıları görevden almaya çalıştı. HSYK üyelerinin bu yönde korsan kararname hazırlaması ile çıkan kriz sebebiyle haziran ayında yayımlanması gereken adli yaz kararnamesi ağustosa kaldı. Bu süreçte 12 Eylül 2010 Referandumu’na kadar her kararname döneminde Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün ismi başta olmak üzere o süreçte karar vermiş, görev almış tüm hâkim ve savcılar hedef alındı.
Sadece dışarıdan değil, mahkeme başkanı Köksal Şengün’ün bir kadın avukat aracılığıyla etki altına alınmaya çalışıldığı da zamanla ortaya çıktı. ‘Yargıyı etkileme’ isimli Ergenekon iddianamesine de giren bu olayda, Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün’ün sanıklar lehine kararlar alması amaçlanıyordu. Bunun için de T. B. isimli bir kadın avukat kullanılmıştı. Bu kişi hâlen Ergenekon davasını etkileme girişimi davasında sanık olarak yargılanıyor. Davaya müdahale girişimleri 2012 sonlarında özellikle ÖYM’lerin kaldırılmasıyla arttı. Bu kapsamda, mütalaa hazırlandığı sırada sanık avukatları mahkemeye yüzlerce tanık getirip dinletmek istedi.




 

Cumhuriyet tarihinde bir ilk

Ergenekon soruşturma ve davasını hukuki ve illegal yollardan etkileme çalışmalarının yerini artık mahkeme basma, mahkemeyi etkisiz hâle getirme amaçlı kaba kuvvet faaliyetleri aldı. Esas hakkındaki mütalaanın 18 Mart 2013’te açıklanmasından sonra harekete geçen İP ve onu destekleyen CHP, vatandaşları Silivri’ye çağırdı. Günlerce yapılan propaganda ve CHP’li belediyelerin ulaşım desteğiyle 8 Nisan’daki duruşmaya binlerce kişi geldi. Normal şartlarda Silivri’de cezaevi kampüsünün dışında geniş bir alan var. İP çadırının da olduğu bu mekânda eylem yapmak anayasal bir hak. Ama 13 Aralık 2012’den itibaren bu anayasal hak âdeta bir zorbalığa dönüştü. 13 Aralık’taki duruşmada, göstericiler mahkeme binasının dibine kadar alınmıştı. Ancak orada bariyerleri yıkıp mahkemeyi basma girişiminin ilki yaşandı. Jandarma görevlileri yaralandı. Daha sonra mahkeme, bariyerleri 150 metre uzağa taşıtarak güvenlik önlemi aldı. Bunun üzerine CHP’li milletvekilleri Mahmut Tanal, Ali Özgündüz, Muharrem İnce, Bülent Tezcan ve Umut Oran gibi isimler devreye girdi. Bu vekiller eylemcilerin önüne geçip bariyer yıkma talimatı verdi. Mahkeme salonunda ise mahkemeyi kilitlemeye dönük girişimlerde bulundular.
8 Nisan’da bu ikisi de gerçekleşti. İP’in gençlik örgütlenmesi Türkiye Gençlik Birliği Silivri’yi yıkacaklarını, mahkemeyi basacaklarını söylüyordu. Ve o gün sabah saatlerinden itibaren otobüslerle Silivri’ye gelenler oldu. Dolayısıyla İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi güvenlik önlemlerini artırma kararı aldı. Mahkeme binasına 150 metre uzaklıkta eylemcilere izin verildi. Bariyerler artırıldı ve Jandarma’ya destek amacıyla çevik kuvvet ekipleri de geldi. 750 kişilik salona ise 200’e yakın seyirci, sanıkların müdafileri ve 40 civarında CHP’li milletvekili ile medya mensupları alındı. Aslında avukatlar için yapılmış ama boş kaldığı için gazetecilere ayrılan yere sonraları CHP milletvekilleri ve partinin ilçe teşkilatlarından isimler oturmaya başladı. Mahkeme, bu bölümü gazetecilere verirken, sanıklarla temasa geçmemeleri konusunda uyardı. Ama CHP’liler ve sonradan gelen gazeteciler bu kurala uymadı. İşte, mahkeme çok sayıda avukatın gelmesi üzerine bu bölümü tekrar avukatlara tahsis etti. 8 Nisan’daki duruşmada da, CHP’li vekiller Muharrem İnce, Bülent Tezcan, Umut Oran, Nur Serter, Ali Özgündüz ve Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Atilla Sertel başta olmak üzere bir grup gazeteci mahkemenin bu kararını protesto etti. Gazetecilerin izleyici bölümüne alınmasını eleştiren grup, basının iş göremediğini ileri sürdü. Yüksek sesle konuşan CHP Grup Başkan Vekili İnce izleyici bölümünde oturan gazetecilere de dönüp “Niye susuyorsunuz, bağırın!” diye talimat verdi. Bazı gazeteciler bunun üzerine bağırıp, elleriyle sandalyelere, ayaklarıyla yere vurmaya başladı. Bu sırada avukatların kimliklerini belirtmek için her söz alışı milletvekillerinin bağırmasıyla kesildi. Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese’nin basın mensuplarının izleyici bölümünde duracağı yönünde açıklama yapması üzerine, CHP’li İnce ve beraberindekiler müdahaleyi artırdı. Nur Serter, “Hadi Muharrem, slogan” deyince İnce, “Aç burayı” diye bağırdı, diğer CHP’liler de eşlik etti. İnce avukatlara ayrılan bölümü göstererek, yüksek sesle “Burası niye boş? Bunun cevabını versene! 40 milletvekilini ayakta tutamazsın!” dedi. Mahkeme Başkanı Özese, milletvekillerine davanın tarafı olmadıkları uyarısında bulunarak izleyici bölümünde yer olduğunu söyledi. CHP Ankara Milletvekili İzzet Çetin, mahkeme başkanına “Çiftliğin mi sandın burayı? Evine mi götüreceksin masaları?” diye seslendi. Özese’nin Türkiye Cumhuriyeti mahkemesinde olduklarını hatırlatıp milletvekillerine sakin olmaları yönünde telkinde bulunması üzerine Çetin, “Tayyip’in mahkemesi burası!” karşılığını verdi. Bu sırada İnce ve yanındakiler mahkemenin boş olan bölümünü basmak için harekete geçti. Jandarma personeli CHP’lileri güçlükle durdurabildi. Salonu basma girişimi başarısızlıkla sonuçlanan vekiller, alkış tutup slogan attı. Mahkeme başkanı, eyleme rağmen avukat yoklamasını almaya çalıştı. Söz alan tutuklu sanık Sevgi Erenerol müdafii avukat Vural Ergül, basın mensuplarının eski yerlerine alınmasını istedikten sonra “Mahkemede bugün böyle yarın farklı uygulama olmaz. Siz yargılanırken de bu kuralları arayacaksınız.” diyerek heyeti tehdit etti. CHP’li vekiller susmayınca mahkeme başkanı duruşmaya ara verdi.

Mahkeme etkilenmeyince...

Salon dışında yine eylemciler bariyerleri yıkıp mahkeme binasına 30 metreye yaklaştı. Dışarı çıkan CHP’li vekil eski savcı Ali Özgündüz, mahkeme binasının karşısındaki bariyerleri göstererek, “Burası zayıf, buradan yüklenin!” diye eylemcilere yol gösterdi. Bu baskın girişimi de çevik kuvvet ekibinin gaz ve su sıkması ile engellendi. Mahkeme heyeti, güvenlik sağlanamadığı için duruşmayı ertelemek zorunda kaldı.
Cumhuriyet yargı tarihi ilk kez milletin vekillerinin de alet olduğu, yol gösterdiği bir baskın girişimine sahne oldu. Mahkeme, iş göremez hâle getirildi. Hükümeti iş göremez hâle getirme, kaos oluşturma eylem ve planlarından yargılananlara destek için gelenler benzeri bir darbe girişimini mahkemeye yönelik gerçekleştirdi. Daha önce Yargıtay 11. Ceza Dairesi, Erzincan Ergenekon davasına el koyup dava dosyası olmadan CD’ler üzerinden yaptığı inceleme ile sanıkları salıvermişti. Davanın içi boşaltılmış, yerel mahkeme by-pass edilmişti. Belli ki, Ergenekon ana davasında bu tür girişimlerde başarılı olunmadığı için mahkemeyi basıp yargıyı iş göremez hâle getirip hâkimleri korkutarak davadan kurtulmak istiyorlar. Ama CHP’li milletvekillerin kanunlara göre suç işlediği kesin.

[HABER İZLENİM] Silivri’de yargıya darbe girişimi (9.04.2013)

 


 Ergenekon sanıkları, ‘kaos oluşturarak siyasi iktidarı iş göremez hale getirmek’ suçlamasıyla yargılanıyor.
Danıştay saldırısı, Cumhuriyet mitingleri hep bu hedefe yönelikti. Dün, kaos yönteminin Ergenekon örgütünün yargılandığı davada bir kez daha hayata geçirildiğini gördük. Yıllardır sivil iktidara yönelik eylemlerin benzeri bu kez mahkeme heyetine karşı işletildi. İşçi Partisi’nin, günlerce yaptığı ‘8 Nisan’da Silivri’ye’ çağrısı, CHP’nin de desteğiyle amacına ulaştı. Dışarıda bariyerleri yıkıp mahkemeyi basmak isteyen göstericiler, duruşma salonunda ise bütün anayasa ve yasal teminatları ayaklar altına alıp mahkemeyi iş göremez hale getiren CHP’li vekiller ve bir grup gazeteci vardı.

“Silivri’yi basacağız” sloganları eşliğinde Ergenekon mahkemesine gelen eylemciler için yoğun güvenlik önlemi alındı. Mahkeme salonuna da, yaklaşık 200 izleyici, 200 avukat, baro başkanları, gazeteci ve 40 civarında milletvekili alındı. Normal bir yargılama için bunlar muazzam rakamlar, davanın “alenilik” ilkesini fazlasıyla karşılıyor. Ama Ergenekon davasında konu yargılamayı takip etmek değil, engellemek olunca maniple edilen konuların başında geliyor. Savcıların esas hakkındaki mütalaayı açıklamasının hemen ardından yapılan duruşmada da bu yaşandı. 

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hasan Hüseyin Özese, celseyi açarken “Seyirciler sessiz sedasız izlemek zorunda, yoksa dışarı çıkarırız.” uyarısında bulundu. Bu sırada koridorda bekleyen CHP milletvekilleri Muharrem İnce, Bülent Tezcan ve basın bölümündeki Mahmut Tanal hep birlikte mahkeme heyetine bağırmaya başladı. Bazı gazetecilerin de eşlik ettiği vekiller, salonda kendilerine ayrılan yeri beğenmemişti. CHP’li vekiller, eskisi gibi, aslında avukatlara ait olan ama yargılama sırasında gazetecilerin oturmasına izin verilen bölüme geçmek istedi. İnce, bir yandan kendisi bağırırken bir yandan da gazeteci bölümündekilere dönüp “Niye susuyorsunuz, bağırın.” diye talimat verdi. Olayın tuhaf yanı, “Salonda basın engelleniyor” diyenler aslında gazetecilerin iş yapmasını kendileri engelliyordu.

Bu ortam altında yargılama bir türlü başlatılamadı. Sanıkların bir an önce yargılanabilme hakkını gasp eden, TCK’ya göre açıkça yargıyı etkileme suçunu işleyen bir CHP vardı. Özese’nin, “Burası Türkiye Cumhuriyeti mahkemesi” sözüne de salondakilerden yuhalama ve alkışla protestolar geldi. Dışarıda bariyerleri, beton direkleri yıkıp tel örgüleri söken göstericiler ve içeride de CHP’li vekillerin fiili müdahalesi Ergenekon davasında yargılama yaptırtmadı. CHP’li vekiller, Ergenekon örgütünün kaos taktiğini Silivri’deki mahkeme salonunda çok iyi hayata geçirdi.

http://www.zaman.com.tr/gundem_silivride-yargiya-darbe-girisimi_2075599.html

Perşembe, Nisan 04, 2013

ki parmak izin bile aynı…(30 eylül 2009, ceylan'ın ardından)


                                           

Ki son eylül, Ceylan senin eylülün.. Gittin, bizimle aynılığını bırakarak geride.


Geriye adımlarımızla aynı adımların, ellerinin içi, avuçların, parmak uçların, parmak izin kaldı, hepsi bizimkiyle aynı. İçinde şeytanlık bile yok denecek kadar az, bakışların yaprak toplayan ellerinden daha naif ve yüreğin. Ceylansın, adım adım sekersin, bir havan topunun önünde ki, havan topu ceylan sekmelerinden daha hızlı, avlanırsın, bir dağ başında, ki korkuyormuşsundur belki, içinde ürperti, ayak sesleri duyuyormuşsundur gerçek olmayan, ama gerçek olan havan sesinden kaçamamışsındır, o kadar hızlı. 


Yürek sesin bile aynı, korkarım ki hayallerin bile. Bu yüzden yaşadıklarımızdan korkarım senin olmayan hayallerin diye, ceylan, bakışların da ürkektir adın gibi, ve ben korkarım şimdi senin yarım kalan hayallerini yaşıyor olmaktan. 


Ki ceylan… kulakların en güzel şarkıları duyarken,sağırların dünyasında yaşadığını, gözlerin bin bir renk kır çiçeklerini görürken, körlerin dünyasında yaşadığını, en güzel, en gizli şiirleri okurken sen, dilsizlerin dünyasında yaşadığını bilmezsin. Bilmezdin. Şimdi yapayalnız ruhun, hiç korkmamıştın şimdiye kadar… ama şimdi korkuyorsundur belki, yalnızlıktan. Gelip yanına uzansak bütün kızlar kadınlar ve çocuklar.. gelsek, sessizlik korosuyla, huzur içinde yüreğimizi dinler misin yoksa artık çok mu geç?  


Seni topluyoruz, gidişinin ardından, ama o kadar çoksun ki…


 Dokunup dokunup çekiyorum elimi… elim şimdi adımlarını topluyor, biraz bakışlarını, gülüşlerini, takılıp kalan ağaç dallarından, patikada ardından iz bırakan gözyaşlarını, bütün söylediğin ya da söylemiş olma ihtimalin bulunan sözlerini, kardeşlerini sevmeni, okuldaki çocuklarla kavga etmeni,  12 yaşında koca bir kadın gibi çalışmanı ve aslında çocuk hayallerini,  zaman bulduğunda, otların arasına sıkıştırdığın kır çiçeklerini.. seninle ilgili kendin dışında bırakmış olma ihtimalin olan her şeyi topluyoruz, acını değil sadece. Biz Çingene ruhluyuz şimdi, sana ait ne bulursak torbamıza atıyoruz, bir tek acın çok ağır, bütün kadınlar, kızlar, çocuklar acın ağır, taşıyamıyoruz. Hepimiz yaşlandık. El ele verirsek, bundan sonra hiçbir Ceylan ölmezse, belki o zaman iyileşir ruhumuz. 


Vicdanımda korkunç bir yara,yara bere içinde tüm duygularım, ne zaman iyileşir bilmem, nereye bağlanır onca söz, sözsüzlükten kırılırken biz, sana ait düşleri yaşatmak için onlarca yüzlerce ceylan yaşatmak geçiyor içimden..