Pazartesi, Mayıs 10, 2010

Gündem - 3D sinemadan neden nefret etmelisiniz?

Gündem - 3D sinemadan neden nefret etmelisiniz?

aşk mektupları

aşk, zamanaşımına uğramaz çünkü zamanüstüdür...aşk mektupları ise, yazarken yazanın, okurken de okuyanın sırrına dönüşür. aşk'tan başka sırrı olmayan ve o sır ki her zaman kendini aşikar eden,bu yüzden bir yarım yüzyıl geçmesine gerek yoktur aşk mektuplarını okumak için, yazıldığı anda hem yazanda hem de okuyanda her zaman yerini bulur.bu yüzden halil cibran-mey ziyade mektupları vardı ilk ve şimdi ingeborg bachmann ile paul celan'ın satırları..en güzel ve okunası olan iki şair ya da edebiyatçının aşk mektupları ve işte benim seçtiğim birisi ;

bachmann'dan celan'a;
‘canım
hiç aklıma getirmediğim için , bugün öğleden önce –geçen yıl da aynı böyle olmuştu- kartpostalın tam anlamıyla uçup geldi, kalbimin içine kondu, evet öyle , seni seviyorum, eskiden hiç söylememiştim bunu. gelinciği yine hissettim , derinde, çok derinde; harikalar yarattın, asla unutamamam bunu..
bazen buradan ayrılmaktan ve paris’e gitmekten , ellerimi tuttuğunu, bana çiçeklerle dokunduğunu hissetmekten başka bir şey arzulamıyorum, sonra nerden geldiğini, nereye gittiğini de bilmek istemiyorum. benim için sen hindistanlısın ya da daha da uzak, karanlık, kahverengi bir ülkeden; benim için çölsün sen, denizsin, sır olan her şeysin. hala hiçbir şey bilmiyorum senin hakkında ve bu yüzden senin için korkuyorum, bizlerin burada yaptığı herhangi bir şeyi senin yaptığını hayal edemiyorum, ikimiz için bir saray kurmalı ve o sarayın içinde benim sihirli efendim olabilmen için seni yanıma almalıydım, orada halılarımız ve müziğimiz olacak, orada aşkı bulacağız..

sık sık düşündüm , senin en güzel şiirin ‘corona’ , her şeyin mermere dönüştüğü ve ebedileştiği bir anın çok önceden kusursuz bir biçimde gerçekleşmesi o. ama buradaki ben için ‘zaman’ olmuyor. elime geçmeyecek bir şeye açlık duyuyorum, her şey sığ ve tatsız , yorgun ve daha kullanılmadan yıpranmış..
ağustos ortasında paris’te olacağım, birkaç günlüğüne. neden , niye sorma bana, ama benim için orada ol, bir akşamlığına ya da iki, üç.. beni seine nehri’ne götür, küçük balıklara dönüşene ve birbirimizi yeniden tanıyana kadar bakalım sularına..’ (24 Haziran 1949, Viyana)