Pazar, Mayıs 26, 2013

Kitap sayfalarına düşülmüş, geleceğe hediye yaşamaklar…




 



Bir iki yıl önce sahaflardan aldığım Andrea Gide’nin “Denemeler” kitabı gözüme çarptı bugün. Kitaplıktan alıp okumaya başladım. Varlık yayınlarının Haziran 1955 basımı. Okuru da kitaba, “ 1.8.1957 Trende (Kartal’a giderken)   diye not düşmüş ilk okumaya başladığında. Birden kendimi 56 yıl önce Haydarpaşa’dan kalkan bir trende yolculuk ederken buldum. O tarihte ben yoktum hayatta, babam da yoktu mesela. Ama birisi bu kitabı okumuş ve geleceğe not düşmüş, kendinden haber vermişti. “Ey okur, tarih 1 Ağustos 1957,  bu dünyada ben varım, (ya da vardım), benden haberdar ol. Bu kitap elindeyken sen, 26 mayıs 2013’te; 1 Ağustos 1957’de bir trende okunduğunu da bil. Arada trenin penceresinden başımı kaldırıp gözümü uzaklara daldırdığımı. O anı bir tarihle bu notta dondurduğumu…” 

Ben de kitapları okurken kenarına not almayı, aklımdan o an neler geçtiğini, okuduklarımın bana neler hissettirdiğini hep yazarım. Böyle 2001-2002 gibi “Nietzsche Ağladığında”( Irvin D. Jalom)  kitabını öyle bir  zamanımda okumuşum ki, kenarına aldığım notlar benim o ruh, duygu dünyama ayna tutuyordu. Sonra bir arkadaş aldı okumak için ve tabi ki kitap geri gelmedi. Sonra Elif Şafak’ın Aşk romanı. Bir arkadaşım sadece kenarına yazdığım notları için kitabı gasp etti ve şimdi uzaklarda.  Bu iki kitaba da, içlerindeki notlar nedeniyle hala yas tutarım. Bir gün bir sahafta bu kitaplara denk gelirse birileri, yasımı bilerek okusunlar (:


Böyle kitabın kenarına yazılan, iliştirilen notlar yazara saygısızlık olabilir belki. Yazar kişi, bir eser ortaya çıkarıyor, sen onu eline alıp kendine aitleştiriyorsun. Kendine bir kitap-günlük yapıyorsun, bu haksızlık belki de. Ama yazar, okuru düşündürtüp, üstüne de yazdırıyorsa mutlu olmalı bence. 

Bu açıdan, öyle kitap yazıp geleceğe edebi eserler bırakmayacağım muhtemelen. Ama, kenarına notlar alınmış çok kitabım olacak. Bundan 50-100 yıl sonrasına hediye altı çizili satırlarım benden haber verecek gelecekteki okuyucuya. “Bu kitap, 16 mayıs 2001’de, Beşiktaş iskelesinin yanındaki bir sokak lambasının dibinde, kız kulesinin tam karşısında hayal kırıklıklarıyla birlikte okundu…” diyen bir satır mesela. Gelecekteki okur, birden akşam vakti o kitabı o lambanın altında okumaya başlayacak…

Dink murder trial risks turning into a second Susurluk case (Today's Zaman)

16 May 2013 /HANIM BÜŞRA ERDAL, İSTANBUL
The Hrant Dink murder trial has turned into a chess game with interesting steps being taken at different levels of the judiciary.
 
The prosecutor of the initial trial said that the murder was perpetrated by the Ergenekon terrorist organization but the court said that there is no organization at all. The prosecutor of the Supreme Court of Appeals later said that there is a terrorist organization and the state should find it. And lastly, the 9th Chamber of the Supreme Court of Appeals found the existence of an organization, but said that it is not armed and is a simple crime ring. In other words, it ruled out the role of Ergenekon. Although it looks as though it is a partially positive ruling in that it at least acknowledges the existence of the organization, the fate of the Dink trial looks as though it is going to resemble that of the Susurluk car crash trial, which was about deep level connections between state security units, a parliamentarian and the mafia.

The Dink case will go back to the İstanbul 14th High Criminal Court after the Supreme Court of Appeals issues its reasoned opinion in writing. The first ever indictment in the Dink murder investigation described the case as the “act of a terrorist organization.” When the Ergenekon investigation began, those who were implicated in the murder were accused of being members of Ergenekon. Although the larger picture is slowly adding up in the Ergenekon trial, this hasn't happened in the Dink murder trial. Earlier, Prosecutor Hikmet Usta in an important move had alleged that the Dink murder had been perpetrated by the Trabzon cell of the Ergenekon organization but the court said that the hit man and his solicitor had acted alone and that there was no organization linked to the crime. In its reasoned opinion, the court agreed that the Dink murder was not an ordinary killing that was committed by a couple of individuals out of ultranationalist sentiments and that both the victim and the hit man had been chosen purposefully, but said that there was insufficient evidence to prove this. The court also noted that a larger organization seemed to be making it difficult to find evidence.

A report by the State Audit Institution (DDK) on the Dink murder trial also found that the investigation wasn't conducted adequately enough and that the public officers believed to be connected to the murder were shielded by the armor of public servant immunities. After all these developments, all eyes turned to the Supreme Court of Appeals. In January 2013, the Prosecutor's Office of the Supreme Court of Appeals said that the murder was committed by an organized crime group -- very much like Ergenekon -- and that it was committed for the purpose of creating chaos in the country. Both the lower court prosecutor and the prosecutor at the Supreme Court of Appeals found evidence indicating the existence of a “large organization behind the murder,” but the 9th Chamber said the organization was just an ordinary crime group. It also made no mention of flaws in the initial investigation, only overturning the lower court's verdict.

In the Susurluk case, the presiding judge, Sedat Karagül, who was investigating what went on in the background, was later replaced by Judge Metin Çetinbaş (who, after he retired, became a lawyer for a suspect in the Ergenekon trial) and the trial was completed in the fashion of an ordinary organized crime trial. Sabih Kanadoğlu, who was the prosecutor of the Supreme Court of Appeals at the time, requested an upholding of the lower court's decision on state gangs and the 9th chamber did just that.

In a similar vein, the lower court can now, in its second ruling, find a criminal organization and the suspects can be punished according to the related crimes, just like in the Susurluk trial. Dink lawyer Fethiye Çetin said about the ruling: “When the Prosecutor's Office of the Supreme Court of Appeals first announced its legal opinion I said, ‘We moved back six years.' Now, six-and-a-half years after the case, we are a few steps behind the point where we started. The initial trial had been launched on the premise of a terrorist organization, but the [9th Chamber] decision says it is an armed organization that was formed to commit a crime.”

There is another risk here. A parallel investigation into the activities of the public servants believed to be connected to the murder, being conducted by Prosecutor Muammer Akkaş who is in charge of investigating terrorism crimes, might be stalled if the judicial interpretation continues to be that the organization behind the murder is not a terrorist one.

A few questions beg answers in light of these developments: Why were all those judicial reforms passed if this was going to be the result? Why are the trials of state-related groups, such as the Ergenekon trial or the Balyoz coup plot trial, not being brought to completion? The Prosecutor's Office of the Supreme Court of Appeals had stated that the fact that not every detail about the organization was found during the initial phase of investigations does not change the nature of the crime committed by Dink's killers. It also said it was the duty of the state to find out more about this organization.
The Supreme Court of Appeals' decision in the Dink murder blocks such an investigation. The facts that emerged over years about the Ergenekon trial and the findings of the prosecution -- such as the murder's link to the Cage Action coup plot -- are being wiped away just like that.

http://www.todayszaman.com/news-315673-dink-murder-trial-risks-turning-into-a-second-susurluk-case.html

Dink davasında Susurluk riski (16 Mayıs 2013,Zaman)

 


- İSTANBUL
 
Hrant Dink cinayeti davası, yargı makamlarının attığı ilginç adımlarla bir satranç oyununa dönüştü.

Mahkeme savcısı, esas hakkındaki mütalaasında “büyük örgüt Ergenekon” derken, mahkeme, “örgüt yok” kararı verdi. Yargıtay Başsavcılığı yine Ergenekon’u işaret edip, “Devlet örgütü bulmalı.” dedi. Son olarak Yargıtay 9. Ceza Dairesi ise “Örgüt var ama silahlı değil adi suç örgütü.” diyerek yerel mahkemeden bu yönde karar vermesini istedi. Yani Ergenekon aradan çıkarıldı. Yargıtay’ın açıklaması, ‘örgüt’ tespiti sebebiyle kısmen olumlu gibi görünse de, aslında Dink davasında da, Susurluk’a benzer bir akıbeti akla getiriyor.

Dosya, Yargıtay’ın kararına gerekçe yazmasının ardından tekrar İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gelecek. Dink cinayeti soruşturmasıyla ilgili daha ilk başta iddianamede “terör örgütü eylemi” denildi. Ergenekon soruşturması başlayınca, cinayete giden süreçte boy gösterenler, bu örgütün üyesi ya da yöneticisi olmakla suçlandı. Ergenekon’da, büyük resim yavaş yavaş ortaya çıksa da Dink cinayeti bu aydınlanmadan nasibini almadı. Daha sonra savcı Hikmet Usta önemli bir çıkış yaparak, cinayeti Ergenekon örgütünün Trabzon hücresinin işlediğini iddia etti. Savcı, büyük örgüt olarak Ergenekon’u işaret etti ama mahkeme, örgüt olmadığı hükmüne vardı. Gerekçeli kararında da, cinayetin, üç beş kişinin milliyetçi duygularla işlediği bir olay olmadığını, fail ve maktulün özel olarak seçildiğini ama bunları ispatlayacak delilleri de bulamadığını ifade etti. Devamında, “Cinayet için ortada tahmin edilenden daha büyük bir terör örgütü olmasaydı delillere daha kolay ulaşılacağı mantıksal olarak çıkarılabilecek bir sonuçtur.” dedi.

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK) da hazırladığı raporda cinayet soruşturmasının etkin yapılmadığını, kamu görevlilerinin dokunulmazlık zırhına büründüğünü tespit etti. Bütün bu gelişmelerden sonra gözler Yargıtay’a çevrildi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Ocak 2013’te Ergenekon’a çok uyan bir tespitle cinayetin örgütlü yapı tarafından işlendiğini belirterek, amacın da ülkede kaos çıkarmak olduğunu söyledi. Hem duruşma savcısı hem de Yargıtay başsavcısı, “Cinayetin arkasında büyük bir örgüt var.” tespitinde bulunsa da, Yargıtay 9. Ceza Dairesi, “Örgüt var ama silahlı terör örgütü değil, adi bir suç örgütü.” dedi. Herhangi bir soruşturma eksikliğine de vurgu yapmadı, sadece verilen hükmü bozdu. Yargıtay’ın açıklaması, ‘örgüt’ tespiti sebebiyle kısmen olumlu gibi görülse de, aslında Dink davasında da, Susurluk’a benzer bir akıbeti akla getiriyor.

Susurluk davasında, olayın perde arkasını araştıran mahkeme başkanı Sedat Karagül değiştirilip yerine hakim Metin Çetinbaş (emekli olunca Ergenekon sanık avukatı oldu) getirilmiş ve dava adi bir suç örgütü olarak bitirilmişti. Dönemin Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu da, adi çete suçundan verilen düşük hapis cezalarının onanmasını talep etmiş, Yargıtay 9. Ceza Dairesi de onamıştı. Aynı bu şekilde, Dink mahkemesi de, bu karar doğrultusunda örgüt suçundan ceza verip Yargıtay da bunu onarsa ikinci bir Susurluk vakası yaşanabilir. Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin, “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tebliğnamesi açıklandığında ‘6 yıl öncesine döndük.’ demiştim. Şimdi 6,5 yıl sonra başlangıçtaki noktadan birkaç adım daha gerideyiz.” diyor. Öte yandan, böyle giderse TMK 10 ile görevli savcı Muammer Akkaş’ın elindeki cinayetle bağlantılı olduğu iddia edilen kamu görevlileriyle ilgili soruşturma dosyası da akim kalma tehlikesiyle karşı karşıya.

Bütün bu gelişmeler ışığında sorulması gereken şu: “O kadar hukuk, yargı reformu neden yapıldı? Ergenekon ve Balyoz gibi derin devlet, cunta yargılamaları niye eksik bırakılıyor? Yargıtay Başsavcılığı, bozma talebinde, Susurluk’a atıfta bulunarak, “örgüte ilişkin tüm yapının ilk aşamada ortaya çıkarılamamış olmasının yakalanan sanıkların eylemlerinin niteliğini değiştirmeyeceği” tespitinde bulunup geri kalan yapılanmanın ortaya çıkarılmasının da devletin görevi olduğunu vurgulamıştı. Yargıtay, kararıyla bunun önünü tıkıyor. Yıllardır, Ergenekon davasıyla ortaya çıkan gerçekler, dava savcısının büyük örgüt tespitleri, Dink cinayetinden operasyon olarak bahseden Kafes Eylem Planı hepsi bir kalemde siliniyor.


http://www.zaman.com.tr/gundem_dink-davasinda-susurluk-riski_2090327.htm