Cuma, Ağustos 23, 2013

Örgüt var, darbeye teşebbüse müebbet (12.08.2013) AKSİYON


Örgüt var, darbeye teşebbüse müebbet

Mahkeme, uzun ve zorlu bir yargılama sonunda, soruşturmanın başladığı günden beri yapılan “Ergenekon diye bir örgüt var mı, yok mu?” tartışmasına noktayı koydu. Bu örgütün hükümete karşı darbe teşebbüsünde bulunduğunu da verdiği cezalarla gösterdi.
BÜŞRA ERDAL

Tarihî Ergenekon davası, uzun ve zorlu bir yargılamanın sonunda 5 Ağustos’ta karara bağlandı. Mahkeme, soruşturmanın başladığı günden beri yapılan “Ergenekon diye bir örgüt var mı, yok mu?” tartışmasına noktayı koydu. “Ergenekon Terör Örgütü vardır.” dedi.
Bu örgütün, hükümete karşı darbe teşebbüsünde bulunduğunu da verdiği cezalarla gösterdi. 22 iddianamenin birleştirildiği davada 275 sanıktan 21’i beraat etti, 4 kişinin dosyası firari oldukları için ayrıldı. 3 kişi de öldüğü için haklarındaki kamu davası düştü. Netice olarak eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un da aralarında bulunduğu 247 sanık, “darbe teşebbüsü, terör örgütü üyeliği, patlayıcı madde bulundurmak, kişisel verileri hukuka aykırı bir şekilde elde etmek, devletin gizli belgelerini ele geçirmek” gibi çeşitli suçlardan mahkûm oldu.

Bunun yanında 17 sanık tahliye edildi ve bunlar arasında CHP Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın da yer alması tartışmalara sebep oldu. Mahkemenin niye böyle karar verdiğini gerekçeli karar açıklandığında öğreneceğiz. Bugün ise bu kararın nasıl çıktığına ve hukuki boyutuna ilişkin tespitlerde bulunabiliyoruz.
12 Haziran 2007’de Ümraniye’deki bir gecekonduda 27 el bombasının bulunmasıyla başlayan soruşturma ve 20 Ekim 2008’de Silivri’de başlayan dava ile ilgili yerel yargı süreci tamamlandı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Silivri’de yapılan yargılamada 275 sanık yaklaşık 600’den fazla duruşmada hâkim karşısına çıktı. Günlerce savunma ve sorgular yapıldı, tanıklar dinlendi. Savcıların esas hakkındaki mütalaayı hazırlaması ve son savunmaların da alınmasıyla artık gözler mahkeme heyetine yöneldi. Türk hukuk tarihinde ilk kez adı konularak yapılan bir derin devlet yargılamasında sıra mahkemenin hükmüne kalmıştı. Bu nedenle 5 Ağustos 2013 tarihli duruşma çok önemliydi. Bu anlamda, 5 Ağustos günü karar nasıl çıktı, Silivri’de mahkeme salonunda neler yaşandı ona bakalım.
Günler öncesinden hem medyada hem de sokaklarda “Silivri’yi basma” çağrıları olunca, karar yoğun güvenlik önlemleri altında açıklandı. İstanbul Valiliği ve mahkemenin ortak hareket etmesiyle, Silivri’deki karar duruşmasına izleyici alınmadı. Sabah çok erken saatlerde, hatta gece 3’ten itibaren gazeteciler Silivri’nin yolunu tuttu. Cezaevine gidişte sadece E-5 karayolu açıktı. TEM’den girişler ise kapatılmıştı. E-5’te ise geniş bir güvenlik koridoru oluşturulmuş, sadece sarı basın kartı olan gazeteciler içeri alınıyordu. Buradaki güvenlik aşılınca bu kez mahkeme binasının önünde sarı basın kartı kontrolü yapılıyordu. Gazeteciler beşer beşer içeri alındı. İlerleyen zamanda ise gazetecilerin direnmesiyle sarı basın kartı olmayanlar da salona girebildi. Mahkeme her ne kadar “İzleyici alınmayacak” kararı verse de Cumhuriyet Halka Partisi’nden kalabalık bir milletvekili grubu, Türkiye Barolar Birliği ve İstanbul Barosu yönetim kadroları mahkeme salonundaydı. Bazı gazeteciler de “izleyici” kontenjanından mahkemedeydi. Bunu da bu gazetecilerin karar açıklanırken not almak yerine slogan atma, mahkemeyi yuhalama davranışlarından anlamış olduk.
Sabah saat 10 sularında avukatlar, gazeteciler ve “izleyiciler” salona alındı. 12.00’de salona gelen sanıklar da alkışlarla karşılandı. Sanıklar ile avukatlar ve izleyiciler arasına jandarma görevlileri sıralandı. Hem dışarıda hem de salonda güvenlik had safhadaydı. Bu sırada duruşma başlayana kadar sanıklar ile izleyiciler arasında ilginç diyaloglar yaşandı. Bu sırada Mustafa Balbay’ın “Sıcak bir sonbahar geliyor!”, İbrahim Özcan’ın da “Anayasa Mahkemesi ile bizim için pazarlık etmeyin!” diye bağırmaları dikkat çekiciydi. Bu tür diyaloglar sürerken önce davanın üç savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın ve Murat Dalkuş, daha sonra Başkan Hasan Hüseyin Özese, üye hâkimler Sedat Sami Haşıloğlu, Hüsnü Çalmuk, Fatih Mehmet Uslu, Ercan Fırat ve Nihat Topal’dan oluşan mahkeme heyeti salona geldi. Duruşma başladı.
Mahkeme başkanı, sanıkları ve izleyicileri taşkınlık yapmamaları  konusunda uyardı. Başkan hemen devamında da 503 sayfalık kararın özetini okumaya başladı. Kararda önce, sadece “terör örgütü üyeliği”nden mahkûm olanlar, devamında ise bu suçun yanında “patlayıcı madde bulundurmak, kişisel verileri ele geçirmek, devletin yasaklı belgelerini yayımlamak” gibi suçlardan mahkûm olanlar açıklandı. En sona ise “darbe teşebbüsü ve cinayet” suçlarından ceza alanlar kaldı. Yani mahkeme, en hafiften ağıra doğru sıralama yapmış oldu.
En ağır ceza Danıştay saldırısına
Dikkat çeken mahkûmiyet kararlarının başında ise Danıştay saldırısını gerçekleştiren ve azmettirenlere verilen cezalar geldi. Danıştay saldırganı Alparslan Arslan hem darbe teşebbüsü hem de cinayetten 2 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 90 yıl hapis cezası aldı. Saldırının azmettiricisi olmakla suçlanan Muzaffer Tekin ise 2 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 117 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Yine Veli küçük 2 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 99 yıl hapis cezası aldı. Danıştay saldırısıyla ilgili en çok tartışılan da şüphesiz Osman Yıldırım’ın 9 yıl hapis cezası alıp tahliye edilmesi oldu. Yıldırım’ın dosyadaki durumu diğer sanıklarınkinden farklıydı. Dosyada Ümit Sayın, Ulaş Özel ve Yüksel Dilsiz gibi Yıldırım da “etkin pişmanlık” hükmünden faydalandığı için cezası dörtte üç oranında azaltılmıştı. Aslında Yıldırım normal şartlarda “terör örgütü üyeliği” suçundan 15 yıl hapse çarptırıldı ama indirime gidildi. Modern hukuk sistemi, örgütlü suçlarda, örgütü çökertecek bilgi veren sanığa ceza indirimine gidiyor. Çünkü bu şekilde suç yapıları deşifre oluyor ve daha kolay mücadele imkânı doğuyor. Ergenekon davasında da 4 sanık bu yolu tercih ettiği için az ceza aldı. Yıldırım’ın aldığı ceza, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde laiklik karşıtı “türban cinayeti” gerekçesiyle aldığı müebbet hapis ile karşılaştırılıyor ve eleştiriliyor medyada. Halbuki Ankara’daki Danıştay davası, somut gerçekten uzak, derin araştırılma yapılmadan kurgu bir dava olarak bitirilmişti. Bu tespiti, daha en başta Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin kararın doğru olup olmadığına bakmadan davayı Ergenekon davası ile birleştirmesi de doğruluyor.
Mahkeme, 5237 sayılı yeni TCK’nın 312. maddesine göre 22 sanığı, 765 sayılı eski TCK’nın 147. maddesine göre de 10 sanığı “darbe teşebbüsü” suçundan mahkûm etti. Doğu Perinçek, Sevgi Erenerol, Kemal Kerinçsiz ve Tuncay Özkan’ın aralarında bulunduğu 10 sanık ağırlaştırılmış müebbet, 9 sanık da müebbet hapis cezası aldı. İbrahim Şahin, Adli Tıp raporuyla cezai ehliyetinin sınırlı olduğu tespiti nedeniyle indirimli cezaya çarptırıldı. 193 sanık ise terör örgütü üyeliğinden ceza aldı. 34 sanığın terör örgütünün üst düzey yöneticisi olduğu tespit edildi.
İnternet Andıcı hafif bir eylem mi?
Davada diğer tartışma da İlker Başbuğ’un “darbe teşebbüsü” suçundan müebbet hapis cezası alması, Mehmet Haberal’ın ise 12 yıl 6 ay hapis alarak tahliye edilmesi ekseninde gelişti. Bu da tamamen hukuk tekniği ve mahkemenin takdiri ile alakalı. İlker Başbuğ, iddianamede Nisan 2009 tarihli andıç ile hükümete yönelik kara propaganda siteleri kurdurduğu için “darbe teşebbüsü” ile suçlandı. Bu site Genelkurmay Karargâhı’nda hazırlanmış ve Başbuğ’a arz edilmişti. Bunu ilk söyleyen Dursun Çiçek idi. Daha sonra Korgeneral Mehmet Eröz, Orgeneral Hasan Iğsız gibi isimler de andıcın komutana arz edildiğini mahkemede açıkladı. Dolayısıyla andıç, komuta kademesi içinde hiyerarşik olarak yapılmış bir eylemdi. Bu noktada 5237 sayılı TCK’nın 312. maddesinde “hükümete karşı darbe teşebbüsü” suçunun cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis. Mahkeme de bu suçun tek yaptırımı olan müebbet hapis cezasını verdi. Hatta Başbuğ duruşmalara çıkmadığı, savunma yapmadığı halde indirime de gidip müebbet hapse dönüştürdü. Haberal’ın durumunu ise biraz farklı değerlendirdi. Savcılık genel olarak örgütlü suçlarda suçun bitiş tarihini şüphelinin yakalandığı tarih olarak belirtir. İddianamede Haberal için suçun bitiş tarihi de yakalandığı 13 Nisan 2009 olarak gösterildi. Aynı zamanda bu tarihe kadarki eylemlerinden hakkında “ağırlaştırılmış müebbet” istendi. Ama mahkeme, Mehmet Haberal için suç tarihini eski TCK’nın yürürlükte olduğu 2005’ten önce olarak belirledi. İddianamede Haberal’ın 2005’ten sonraki Hurşit Tolon ve Sinan Aygün’le diyalogları, Kanal B’nin yayıncılığı Ergenekon Terör Örgütü eylemi olarak yazılmıştı. Ama mahkeme bunları yeterli görmemiş ki 2005’ten önceki darbe teşebbüsü suçunun cezası olan 15 yıldan 20 yıla kadar hapis cezası üzerinden karar verdi. Yine uzun süre mahkemeye gelmeyen, hastanede kalan Haberal’a aynı Başbuğ gibi ceza indirimi yaptı. Bütün bu tartışılan konuları anlamak için de mahkemenin gerekçeli kararını beklemek gerekecek.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, ceza ve tahliyelerin yanında 5 sanık hakkında suç duyurusunda bulunarak yeni soruşturma başlamasının da önünü açtı. Şener Eruygur, Tuncay Özkan, İbrahim Şahin, Durmuş Ali Özoğlu ve Kemal Aydın’ın terör örgütü liderliğinin sabit olduğu ancak örgüt üyelerinin eylemleriyle ilgili de cezalandırılmaları gerektiği ancak ilgili sevk maddeleri yazılmadığı için yeniden iddianame hazırlanmasını istedi. Bu amaçla Terörle Mücadele Kanunu (TMK) 10. maddesiyle görevli İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
Sonuç olarak, yerel mahkeme süreci tamamlanmış oldu. Yargılama süresince sanıklar onlarca kez Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvurdu. AİHM, bunlardan 8’inde karar verip delil ve tutuklamalar konusunda hukuka aykırı bir durum olmadığı tespitinde bulundu. Bu da savcıların iddialarının güçlülüğünü, iddianamelerinin haklılığını gösterirken, mahkemenin de karar vermesini kolaylaştırdı. Mahkeme, ceza verirken duruşmalarda hakaret, gerginlik ve mahkemeyi yok sayma tavırlarına rağmen yine de indirime gitti. Bu şekilde, sanıklara karşı yumuşak yaklaşımda olduğunu gösterdi. İddianamelerde istenenden daha az cezalar verildi. Bu kararın, 60 CHP milletvekilinin olduğu bir salonda açıklandığı düşünüldüğünde, siyasi baskıyı da bir kenara not etmek gerek.
Bundan sonra ise dosyanın ikinci safhası, yani temyiz aşaması var. Bazı sanıklara taleplerinden az ceza verilmesi savcıları hemen harekete geçirdi. Savcılar; Mehmet Haberal, Levent Ersöz, Mustafa Balbay gibi isimlere az ceza verilmesine itiraz etti. Gerekçeli karar açıklandığında temyiz edecekler. Aynı şekilde sanıkların da -beraat edenler dışında- temyiz edeceği aşikâr. Bu açıdan, önce Yargıtay Başsavcılığı tebliğname hazırlayacak, sonra da Yargıtay 9. Ceza Dairesi dosyayı inceleyecek. Sonuç olarak bir süre daha Ergenekon davası gündeme gelmeye devam edecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder