Korkarım bu mesele “Cemaat&AKP” meselesi değil. Keşke öyle olsaydı. Çünkü bu şekilde ülke, bu
çatışmadan daha az hasarla çıkardı. Eğer bir hukuk devletinde yaşasaydık ve sadece
“cemaat” meselesi ortaya çıksaydı, emin olun bu bir avuç (avucun büyüklüğü
sizin hayal gücünüze kalmış) insan, yapılanları olabildiği kadar sineye çeker, "hukuk devleti" düzeninin devam etmesi için “kan
kusup kızılcık şerbeti içtik” diyebilirdi. Ama öyle değil.
“Bu kavga, dershaneler ile başladı” diyorsunuz. Öyle değil
tabi ki, eskiden beri fişlemeler, bunun sonucu sürgünler, işten çıkarmalar
zaten yapılıyormuş ve hatta bir AKP Trabzon İl Başkanı Adnan Günnar “halkımızın
bildiği gibi değil, cemaatle mücadele 3 yıl önce başladı” diye ifşaatta
bulunuyor. Burada diyebilirsiniz ki, “e
bak, mesele cemaatmiş işte”. Hayır öyle değil, bütün İslami yapıları tek tek
kendine bağlayan AKP, cemaati sorgusuz sualsiz bağlayamayınca, elde edemeyince,
Turgay Oğur’un yazdığı gibi “Toplu Cemaat İdaresi(TOCİ)”ye dahil edemeyince
imha planını devreye soktu. Yani, “cemaat” inşaat mafyasının mahallenin
ortasındaki satın alamadığı o tek konak! O giderse mahalle gidecek, o kalırsa
mahalle kurtulacak…
İnternetle alakalı getirilen sınırlama ne oluyor?
Telekomünikasyon İletişim başkanlığı (TİB), mahkemeye başvurmadan, 4 saat
içinde kapatma kararı alıp internet sayfanızı kapatabilir? Herkesin okuduğu
haberler, attığı mailler an be an takip edilebilir? (Şu anda edilmediğinden
emin misiniz? MİT’e bu yetkiyi veren yasa aylar önce meclisten geçti) Yani bu
ülkede sadece cemaat mensupları internet kullanıyorsa, sizin derdinizin
olmaması doğal tabi.
Sonra 17 ve 25 Aralık soruşturmaları…Yeni Türkiye’nin
üstündeki cilalı kaplamayı birden alıverdi. Önümüzde devasa bir yolsuzluk ve
hırsızlık serüveni. Devletin bütün ihaleleri peşkeş çekilmiş, tv ve gazeteler
yandaşlara paylaştırılmış, bütün cemaat ve sivil toplumları devletleştirilmiş,
yasal prosedürler çöpe atılarak eş-dost-yandaş sistemi kurulmuş. Hatta 17
Aralık yolsuzluk soruşturmasında adı çıkınca istifa eden eski çevre bakanı AKP
milletvekili Erdoğan Bayraktar ne demişti; “Biz çevre bakanlığı olarak çevre ile
ilgileniyoruz. YAKIN, EŞ, DOST, AKRABA, ÇEVRE yani abi ÇEVRE ÇEVRE…” İşte böyle
bir çevreyle oluşturulan “inşaat lobisi” sonucu
ölen işçileri hesaba katarsak, mesele “cemaat” değil.
Ve 17 Aralık deyince, havuz işadamları, ihalelerde yüzde
10/20’lik pay, evde sıfırlanan milyon EURO’lardan farklı bir de “TÜRGEV” gerçeğiyle
karşılaşıverdik. O günden beri ,her gün gazetelerde bir devlet mülkünün daha
cumhurbaşkanının oğlu Necmettin Bilal’in vakfına geçtiğini okuyoruz.
Hayırseverlik konusunda tabi ki ülke insanı olarak hassasız. Ama, hiçbir yasal
şart, hukuk gözetilmeden bu kadar pervasızca mülk verilmesi nasıl normal
görülebilir. Eğitim amaçlı yıllardır faaliyet gösteren çok sayıda vakıf varken,
niye mülkler tek elde toplanıyor? 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarından
sonra ortaya çıkmıştı ki, TÜRGEV’in taşınmaz sayısı 140 küsur. Bu haliyle
ülkenin en zengini KOÇ ailesinden bile fazla taşınmaza sahip. Ve bu noktada
anlıyoruz ki; tek havuz, tek medya, tek işadamı, tek eğitim, tek vakıf…
Böyle daha nice, onlarca yüzlerce örnek verilebilir. Ama son
olarak havuzun “amiralciği” Yeni Şafak’ın manşetüstünde bandrolüyle vergisiyle “helal”
kazanç kitap basıp satımını suçmuş gibi sunduğu bir ülkede yaşıyoruz. En başta
ne idi; kanunlar ile kurulmuş ve kanunlar kapsamında eğitim veren dershaneler “suç
yeri” gibi kapatılmıştı. Şimdi helal kazanç suçmuş gibi manşetler atılıyor. Yani bu
ülkenin sorunu cemaat filan değil. Bu ülkede mesele; “özgürlükler, hak, hukuk devleti, rejim” ve “helal”
meselesi. Sen hala anlamadın mı?
Yorum güzel de. Baştaki keşke öyle olsaydı varsayımıniz ı beğenmedim
YanıtlaSil