Anayasa Mahkemesi(AYM)’nin, Balyoz kararı hem özgürlükler hem de AYM’nin
ceza yargılamasına yaklaşımı açısından örnek teşkil ediyor. Eskiden nadir
olarak “Yüce Divan” ve çoğunlukla kanun iptal başvurularına bakan AYM, artık
ceza yargılamasında, suçla mücadelede etkin rol alıyor. Bir “süper temyiz”
makamı değil ama, bugüne kadar verdiği kararlarıyla büyük suç dosyalarında
yüzlerce mahkumun tahliyesinin önün açtı.
Bu açıdan AYM’nin en
önemli kararlarından Balyoz’un gerekçesini irdelemek gerek. AYM, 237 mahkumu
tutuklu bulunan Balyoz dosyasına dair tanık dinletme ve dijital verilerin
tartışılması noktasında ihlaller olduğunu tespit etmişti. Eski Genelkurmay
Başkanı Hilmi Özkök ve eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın tanık
olarak dinlenmemesine dair ihlal kararı normal. Ama “dijital verilere” dair
tespitleri oldukça sorunlu. AYM’nin 237
başvurucu ile ilgili verdiği kararın gerekçesinin ana omurgasını sanık
avukatlarının iddiaları oluşturmuş. Kanunda şart olarak yazdığı halde, Adalet
Bakanlığı’ndan sanık vekillerinin iddialarına cevap istenmemiş. Dolayısıyla
kararda Bakanlık görüşü yok. Bu açıdan “tek taraflı” bir duruş hakim.
Sanıkların iddialarını önüne alıp, buna karşı Balyoz mahkemesinin gerekçeli
kararından örnekler alarak karşılaştırma yapmış. Neticeden, mahkemenin
özellikle “dijital delillerin sahteliği” iddiasına verdiği cevapları yeterli
bulmamış. Yani Balyoz mahkemesi, AYM’yi ikna edememiş. Mesela AYM, sanıkların
aldığı bilirkişi raporlarının önemli olduğunu savunuyor. Yerel mahkeme ise,
raporları yazan bilirkişilerin hakim yerine geçip kanaat bildirdikleri ve
üsluplarından dolayı tarafsız olmadıklarına kanaat getirdiğini ,bu noktada
delil olarak itibar etmediğini söylüyor. AYM de, mahkemenin, savcıların aldığı
raporlar kadar sanıkların aldığı raporları da önem vermesi gerektiğini
belirtiyor.
Sahte dijital veri iddiası, sanık savunmalarının da ana
omurgasıydı. Darbe konuşmaları içeren ses kayıtları başta olmak üzere el yazısı
delil ve tanık ifadelerini gözden kaçırıp hep bunu gündeme getirmişlerdi. Nitekim,
AYM’nin kararı ile de, bu stratejilerinin başarıya ulaştığı görülüyor. Bu
noktada geçmişe dönüp bakmakta fayda var. Sanıklar, “sahte dijital delil”
iddiasını ilk kez AYM’de ileri sürmediler ki. Balyoz planı ortaya çıktığı 2010
yılından beri tüm savunma stratejilerini “sahtelik” üzerine inşa ettiler. Bu
iddiaların hepsini, yerel mahkeme,
Yargıtay ve AİHM’de gündeme getirdiler.
Ama hiçbirinde karara temel alınacak şekilde önemli bulunmadı. AYM’nin itibar ettiği bilirkişi raporlarının
önemli kısmı sanıklarca Nisan 2010’dan Nisan 2012’ye kadar alınanlar. Bu
süreçte bu raporlar, “sahtelik” iddiasının delili olarak mahkeme, Yargıtay ve
AİHM’e sunuldu. Nisan 2012’de AİHM, “Çetin Doğan vs.” başlığıyla 19 sayfalık
bir karar açıkladı. Doğan “sahte delil” iddiasını AİHM’e taşımıştı ama AİHM bu
iddiaları ciddiye almayarak dosyadaki 229 sayfa belge, 17 CD, 10 teyp kasedi ve
ses kayıtlarını ciddi tutuklama emaresi ve somut delil saydı. Sadece başvurucunun dilekçesini değil, tüm
dosya içeriğine baktı yani. Ve sonuç olarak, var olan deliller açısından
Doğan’ın tutuklanmasında “hak ihlali” görmedi. AYM’nin ciddiye aldığı “sahte
delil” iddiasını içeren askeri savcı bilirkişi raporları da AİHM’e sunulmuştu. Balyoz
sanıkları ve avukatları ustaca bir manevra ve manipülasyonla bu AİHM kararını
gözden kaçırtsa da, bu çok önemli. İşte Nisan 2012’de, davanın üzerinden 1.5
yıl geçmiş, sanıkların savunmaları tamamlanmış ve savcılığın esas hakkındaki
mütalaasının verdiği o zaman diliminde AİHM’i ikna eden delillerden bugün AYM
ikna olmuyor.
Aradaki fark şu olabilir, AİHM dosyaya dışarından, objektif
bir gözle bakarken AYM içerideki yoğun tartışmalardan uzak kalmaması belki. Öte
yandan ceza yargılamasının kendine has bir ruhu, geleneği ve ilkeleri var. Balyoz
ve Ergenekon gibi davalar Ceza yargılaması alanı. AYM’de ise, ceza hukuku
alanında uzman tek isim yok. AYM, Balyoz davasına, salt şekli ispat geçerli
olan bir “hukuk davası” gibi bakıyor. Bu noktada ispat istiyor. Oysa, sahte dijital
veri iddialarıyla ilgili cd’lerin hazırlandıkları bilgisayarlar ortada yok.
Genelkurmay, bunları vermiyor. Öte yandan, dijital veriler Gölcük Donanma’dan
çıktı. Bu şartlarda, yapılabilecek teknik inceleme boyutu artık pek yok. AİHM’in
yaptığı gibi, delil bütünlüğü içinde değerlendirme kalıyor geriye. AYM
de,burada ikna olmuyor. Belli ki ikna olmak için, AK Parti genel başkan
yardımcısı Hüseyin Çelik’in “Balyoz, bal gibi darbe planıdır” açıklamasını,
Balyoz mahkumu Özden Örnek’in darbe günlüklerini , Çetin Doğan’ın “acıma yok,
tepeleme var” sözlerini dikkate alması lazım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder