Ankara’da tuhaf bir 28 Şubat davası
9 Eylül 2013 / BÜŞRA ERDAL
Tarihî dava sanık
ve mağdurların itirazlarıyla başladı. Mahkemenin bazı tutumları ve
mekân yetersizliği Ankara’nın darbe davaları için hazır olmadığı
eleştirilerine yol açtı.
‘Bin yıl sürecek!’ denilen 28
Şubat, 16 yıl dayanamadan bitti. ‘Postmodern’ darbenin mimarları olan
dönemin Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) komuta kademesi kendini önce
savcılık, sonra da hâkim karşısında buldu. 28’i tutuklu 103 sanık
hakkında, eski Türk Ceza Kanunu (TCK)’nun 147’nci maddesine göre ‘darbe
teşebbüsü’ suçundan 15 yıldan 20 yıla kadar hapis cezası talep edildi. 2
Eylül’de başlayan duruşma ise ilginç görüntülere sahne oldu. Her ceza
davasında olduğu gibi ilk olarak kimlik tespiti yapıldı, sonra sanıklar
ve avukatlarının usule ilişkin talepleri, itirazları dinlendi. Daha
sonra da 1309 sayfalık iddianamenin okunmasına geçildi. Ve davanın
4’üncü duruşmasındaki tahliye kararları sonucu, 38 sanıktan 28’i tutuklu
kaldı. Bu süreçte, mahkeme başkanının dosyaya hâkim görünmeyen,
mahkemeyi dağınık bırakan yaklaşımı da mağdurlar ve avukatlarının
tepkisine sebep oldu.
28 Şubat duruşmalarına geçmeden önce,
geçmişteki hukuki süreci hatırlamakta fayda var. Darbecilerin
yargılanması Ergenekon ve devamında Balyoz davasıyla Türkiye’nin
gündemine girdi. 12 Eylül 2010’daki referandumdan sonra ise geçmişteki
darbelerin aktörleri yargı karşısına çıktı. Bunların başında 28 Şubat
darbesinin arkasında bulunan TSK komuta kademesi geldi. 28 Şubat’a
ilişkin soruşturma, Ankara Barosu’na kayıtlı avukat Yunus Akyol’un suç
duyurusunun ardından başlatıldı. Akyol, Nisan 2011’de başsavcılığa
verdiği şikâyet dilekçesinde, Refah Partisi ile ikinci Doğru Yol
Partisi’nin koalisyon yaparak kurdukları 54. Hükümet’in 28 Şubat 1997’de
yapılan darbeyle görevden uzaklaştırıldığını ifade etti. Dönemin
Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ve kuvvet
komutanlarının da aralarında bulunduğu kişiler hakkında soruşturma
açılması istendi. Daha sonra çok sayıda suç duyurusu dosyaya eklendi.
Ankara Özel Yetkili Savcısı Mustafa Bilgili tarafından yürütülen
soruşturmanın iddianamesi Mayıs 2013’te tamamlandı. 75’i tutuklu 103
sanık hakkında hazırlanan 1309 sayfalık iddianamede 1 numara dönemin
Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı oldu. Yine
davanın dikkat çeken isimleri arasında Çevik Bir (Genelkurmay 2.
Başkanı), Çetin Doğan (Genelkurmay Harekât Başkanı), Erol Özkasnak
(Genelkurmay Genel Sekreteri), Muhittin Erdal Şenel (MGK Genel
Sekreteri), Fevzi Türkeri (Jandarma Genel Komutanı) ve Kemal Gürüz (YÖK
Başkanı) de var. Bu sanıkların yargılanmasına 2 Eylül 2013’te başlandı.
İddianamede 481 mağdur ve müştekisi vardı. Dolayısıyla Ergenekon ve
Balyoz’daki gibi sadece sanık yakınları değil, bu kez mağdurlar da
mahkeme salonunda yer aldı. Dava için, Ankara 10 ve 11. Ağır Ceza
Mahkemeleri’nin kullandığı salonlar birleştirilmiş, 11 Ağır’ın salonu
mahkeme heyeti, savcı, sanık, avukatlar ve gazetecilere, diğeri ise
müşteki ve izleyicilere ayrılmıştı. Salon büyüklük anlamında yeterli
olsa da teknik altyapıda sorunlar çıktı. Ses sistemi bozuk olduğu için
başkanı duymak zor oldu. Diğer taraftan 600’den fazla kişinin yer aldığı
salona klima konulmamıştı. Bu da içeride sağlıklı bir ortam oluşmasına
engel oldu.
Yargılama safhasında da dikkat çekici gelişmeler
yaşandı. Özel Yetkili Mahkemelerin yerine kurulan Terörle Mücadele
Kanunu (10) ile görevli mahkemelerden Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi,
yargılamayı açtı. Sanıkların kimlik tespiti sırasında 1 numaralı sanık
Karadayı’nın sağlık raporu alarak duruşmaya katılmadığı anlaşıldı. Daha
sonra sanık ve avukatlar usule ilişkin itirazlarda bulundu. Mahkeme
başkanının ilginç tavırları ‘duruşmaya hâkim olmadığı’ görüntüsü
oluşturdu. Zaman zaman üye hâkim mikrofonu eline alıp duruşmayı yönetti.
Sanıkların ilk itirazı alışık olduğumuz ‘görevsizlik’ konusunda geldi.
28 Şubat’ın, darbe iddiası ile daha önce suç duyurusuna konu olduğu ve
bu konuda mahkemece verilmiş ret kararı bulunduğu belirtildi. Devamında,
emekli Orgeneral Karadayı’nın avukatı Erol Aras, savcının hukuka aykırı
dava açtığını, yargılama yerinin Yüce Divan olduğunu söyledi. Bir başka
sanık avukatı da, iddianameyi hazırlayan savcı için, “Savcı görev suçu
işledi, dosyayı buraya getirdi. Bundan dolayı ileride hesap verecek.
Mahkeme, cezai şartı yokluğundan dosyayı bitirsin. Mahkeme, savcının
görev suçuna iştirak etmesin, yargılamayı durdursun, bitirsin.” diyerek
tehditlerde bulundu. Bazı sanık avukatları da, soruşturma safhasında
tutuklama kararı veren hâkimin heyette bulunduğu gerekçesiyle ‘redd-i
hâkim’ talebinde bulundu. Mahkeme heyeti, taleplerin tamamını reddetti.
Sanıkları yargılayacak mahkemenin TMK 10 ile görevli mahkeme olduğu
vurgulandı.
MGK tutanaklarına ‘sır’ zırhı
28
Şubat davasının temelini oluşturan MGK kararları ve devamında hükümeti
düşürmek için kurulan Batı Çalışma Grubu ve çalışmaları. Burada 28 Şubat
MGK toplantısının tutanakları önem kazanıyor. O toplantıda hükümete
yapılan baskılar kayda geçmişti. İşte, soruşturma safhasında savcılık
suça konu bu belgeleri MGK’dan istedi; ancak olumsuz cevap aldı. TCK ve
MGK kanunlarındaki düzenlemeler gerekçe gösterilerek tutanakları
göndermedi. Bu kez dava başladıktan sonra mahkemenin, tutanaklarla
ilgili MGK’ya yazı yazdığı ortaya çıktı. Mahkeme, 16 Haziran tarihli
yazısında, “MGK Genel Sekreterliği’ne yazı yazılarak 28.02.1997 tarihli
Millî Güvenlik toplantısına ilişkin tutanakların 2945 sayılı kanunun 10.
maddesine göre açıklanıp açıklanmadığı, bu yönde bir karar alınıp
alınmadığı hususunun sorulmasına, açıklanmış ise bir örneğinin
gönderilmesinin istenilmesine…” demişti. Bu yazı üzerine MGK tutanakları
göndermedi. Zaten yazıya bakıldığında mahkemenin isteme şeklinin
sorunlu olduğu görülüyor. Mevzuata göre, tutanaklar açıklanmaz ama
mahkeme istediği zaman görebilir. Mahkeme başkanı, duruşmada, yazılarına
rağmen MGK’nın tutanakları göndermediğini söyledi. MGK ise ertesi gün,
mahkemenin istediği zaman tutanakları görebileceğini açıkladı. MGK ile
mahkeme arasındaki bu ‘tuhaf’ tutum da davaya ilişkin bazı soru
işaretleri oluşturdu. Öte yandan, bu kriz hâlâ ‘devlet sırrı’ kavramının
yargıyı tıkadığını gösteriyor.
28 Şubat soruşturması ve
davasında öne çıkan bir diğer gelişme sanıkların tahliye şekli. Savcılık
iddianameyi hazırlayıp mahkemeye gönderdikten sonra mahkeme kabul
kararıyla birlikte 37 sanığı tahliye etti. Bu kez ikinci duruşmada
Teoman Koman rahatsızlandı. O da hemen duruşma arasında tahliye edildi.
Daha sonra 4’üncü duruşmada eski Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Org.
Hikmet Köksal, eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Org. Ahmet Çörekçi,
eski MGK Genel Sekreteri emekli Org. İlhan Kılıç, eski Jandarma Genel
Komutanlığı Harekât Başkanı Korgeneral Hakkı Kılınç, eski Genelkurmay
İstihbarat Daire Başkanı Korgeneral Çetin Saner, emekli Korgeneral
İzzettin İyigün, eski Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Abdullah
Kılıçarslan, emekli Korgeneral Kamuran Orhon ve eski YÖK Başkanı Kemal
Gürüz tahliye edilen isimler oldu. Mahkeme, ilk duruşmaları 2-6 Eylül
tarihleri arasında belirlemişti. Yani, yargı teamüllerine göre tahliye
taleplerini de 6 Eylül’de değerlendirmesi gerekiyordu. Bu tarihi
beklemeden bir gün önce talepleri alıp 9 sanığı serbest bıraktı. Daha
savunmaları alınmadan, sorguları yapılamadan gelen tahliyeler yine soru
işaretleri oluşturdu.